İbrahim Kahveci


İki liderin iki çılgın politikası

2018 yılında ise Erdoğan “Faiz ve enflasyon düşecek Türkiye şahlanacak” demişti. Ne oldu faiz düşünce… Kurlar 8 liradan 18 liraya fırladı; enflasyon yüzde 18’lerden yüzde 85’lere çıktı. Tabi buradaki TÜİK enflasyonu; gerçek enflasyonun ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyor.


Erdoğan’ın Nass politikası ne ise;

Trump’ın Tarife politikası da bir başka benzeridir.

İki liderin iki çılgın politikası.

Trump Başkan olduktan sonra DOW Sanayi Endeksi 44 binin üzerindeydi. Şimdi 38 binlere düşmüş durumda. S&P-500 ise 6.100’lerden 5.100’ün altına düşmüş oldu. Nasdaq ise 22.200’lerden 17.400’ün altına geriledi.

ABD borsalarındaki özellikle son düşüş bir şelale düşüşü ya da bir şok düşüş olarak yaşanıyor. Trump’ın dış ülkelere vergi tarifelerini açıklamasının ardından parasal kayıp 8 trilyon doları aştı.

Oysa Trump ne diyordu “ABD yeniden zengin olacak, görülmedik zenginlik yaşayacağız.”

Dünya’yı bekleyen tehlikenin bir başka göstergesi ise petrol fiyatlarında yatıyor. Brent petrol 74 dolardan 65 dolara sert bir düşüş yaşadı. Bu düşüşün tek nedeni var: Ekonomilerdeki durgunluk sonucu petrole olan talebin azalması; yani büyük buhran, büyük şok.

Trump’ın söylemi büyük zenginlik ama gerçek büyük fakirlik.

Bakın bizler buna hiç yabancı değiliz.

2021 yılının aralık ayında AK Parti TBMM Grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor” demişti.

2018 yılında ise Erdoğan “Faiz ve enflasyon düşecek Türkiye şahlanacak” demişti.

Ne oldu faiz düşünce… Kurlar 8 liradan 18 liraya fırladı; enflasyon yüzde 18’lerden yüzde 85’lere çıktı. Tabi buradaki TÜİK enflasyonu; gerçek enflasyonun ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyor.

Sadece şunu söyleyebiliriz: Erdoğan’ın suni faiz tutkusu TL’ye bir sıfır eklenmesi ile sonuçlandı. TL’ye bu kadar kısa sürede ve bu kadar ani şekilde hiç sıfır eklenmemişti.

Bir başka söylem daha vardı: Faiz düşünce “üretim yatırım, istihdam ve ihracat ile büyüyecek zenginleşecektik. Lakin üretim yerinde sayarken adeta tüketim cenneti olduk. Aşırı talep patlaması ülkemizde bütün dengeleri alt-üst etti.

Alt-üst olan bir denge de gelir dağılımındaki bozulmaydı. Sabit gelirliler adeta fakirliğe demir atarken sermayenin kazancı katlı şekilde büyüdü. Zengini daha zengin eden bu modeli bir de şahlanış modeli bile yutturmaya çalıştılar.

ÜLKE SEVGİSİYMİŞ

Geçen gün yine Yeni Şafak Gazetesinde bir haber gördüm: “Yüksek faize rağmen enflasyon hala yüzde 38” diyorlar.

Hatta ben bu habere şunu da ekleyeyim: Mehmet Şimşek gelmeden önce Merkez’in faizi yüzde 8,5 iken de enflasyon yüzde 38’lerdeydi.

Mantık bu…

Önce bir örnekle faizin ne olduğunu ifade edelim. Faizin nominal değeri o faizin yüksekliği veya düşüklüğünü vermez. Faizin reel değeri önemlidir.

Mesela siz bir hıyar üreticisisiniz ve kredi kullanarak hıyar üretiyorsunuz. Tarlaya hıyar fidesi ekerken gidip yüzde 50 faizle kredi kullanıyorsunuz. Ama ürettiğiniz hıyarın fiyatına yüzde 60 zam yapıyorsunuz. Bu örnekte o hıyar üreticisi için reel faiz sıfır bile değildir; piyasada eksi faiz vardır.

Diyelim ki, hıyar üreticisi yüzde 50 ile kredi kullanırken hıyar ürününe yüzde 40 zam yapabiliyor. İşte burada reel bir faiz vardır. Ama bu yüzde 5 faizle kredi kullanırken hıyara yüzde 4 zam yapma ile aynı seviyededir. Kısaca faizde yüzde 50 ila 5 aynı seviyeye işaret eder.

Anlayacağınız faiz oranı nominal yükseklikle alakalı bir şey değildir. Önce bunu iktisat biliminden okumak-öğrenmek gerekiyor.

Gelelim ikinci şıkka: 2023 yılında Türkiye’de adeta tüketim cenneti hali yaşanıyordu. Üretim durmuş ama deli gibi tüketiyorduk. Bunun bir başka anlamı da şuydu: Kendimizin olmayan para ile sahte cennet yaşıyorduk.

Sahte cennet yaşamanın tek kazananı vardı: Seçimleri kazanan Erdoğan… Kaybedeni ise Türk Halkı…

2023 Mayıs seçimlerinde aslında Türkiye resmi olmasa bile iflasa sürüklenmişti: Döviz rezervleri bitmiş; swap ile ödemeler krizini erteliyorduk. Swap hariç rezervler -70 milyar dolara dayanmıştı ve her gün şirketleri arayıp “50 bin doların varsa bozdur, sıkıştık” noktasına kadar gelmiştik.

Bütçe ise zaten nerede ise iflas etmişti. KKM üzerinden Merkez Bankası ise adeta matbaa bankasına dönmüştü. Enflasyonu o zamanlar anlık frenleyen tek şey kamu zamlarının yapılmayıp ertelenmesiydi.

Bugün eğer bir fatura ödüyorsak tam da o sahte cennetin faturasını ödüyoruz. Hatta bugün eğer enflasyon beklediğimizden daha yavaş düşüyorsa bunun bir nedeni de hala o eski sahte cennete özlem duyanların yüzündendir.

Ülke yıkılsın ama biz servetimize servet katalım mantığı bu ülkeye zaten en büyük yıkımı vermedi mi? Naci Ağbal için atılan “Bu operasyonu kim adına çektiniz” manşeti bu ülkeye en büyük yıkımı vermedi mi? Daha ne yıkımı istiyorsunuz? Azıcıkta olsa da ülkenizi düşünseniz ya…

Türkiye’nin en büyük sorunu TL faizi değildir; dolar faizidir. 2025-2028 yıllarında dövize tam olarak 46,1 milyar dolar faiz ödeyeceğiz. 2005-2024 yılları için zaten 88,0 milyar dolar döviz borcuna faiz ödedik. Derdiniz ülkenin milli kaynakları olsa asıl buraya bakarsınız.

Her neyse… Söylem vatan millet; eylem ucuz kredi. Yerseniz.

EK: Mukayeseli Üstünlükler Teorisi: Diyelim ki A ülkesinin toprakları hıyar üretimine çok uygun ve kilosu 10 liraya üretebiliyor. B ülkesi ise hıyarı üretimini 20 liraya yapabiliyor. O zaman B ülkesi hıyarı üretmeyip A ülkesinden alarak fayda sağlayacaktır. B ülkesi ise domatesi daha ucuza ürettiği için A ülkesine domatesi satacaktır.

Trump bu teori yerine tüm hıyarları ben üreteceğim ve zengin olacağız diyor. İlkokul seviyesi bir mantık… (Lütfen “Beyaz Öfke!” başlıklı yazıma yeniden bakınız)

https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/iki-liderin-iki-cilgin-politikasi-1603457