Son on gündür, Ekrem İmamoğlu’nun merkezinde yer aldığı gelişme, iktidar ve muhalefet için bir öğrenme süreci de oldu.
Hatta kendim için de…
Önce kendimden başlayayım.
Bizim insanımızın belli konularda hassasiyetinin yüksekliğini, hamaset duygusunun ağır bastığını elbette biliyordum; ancak demokrasi, hak ve özgürlükler gibi soyut kavramlar için aynı hassasiyetin gösterileceğinden fazla emin değildim. Özellikle de, 2013 sonrasında meydana gelen toplumsal olaylara devlet adına verilen sert tepkilerin, sosyal medya eleştirilerine bile tahammülsüzlüğün, mahkeme ile cezaevleri arasındaki mesafenin kısalığının caydırıcı olacağını düşünmekteydim.
Yanılmışım.
İnsanlar on gün boyunca yurdun her tarafında hareketlenebildi, siyasi ve ideolojik kimliklerini ileri düzeye taşıyabildi ve soyut kavramların da önemli olabileceğini fark ettiğini gösterdi.
Sonucuna da katlanmayı göze alarak…
Üzerlerine tazyikli su sıkılabileceğini, göz yaşartıcı gaza, plastik kurşunlara hedef yapılabileceğini, gözaltına alınıp tutuklanabileceğini göze alarak meydanları doldurabildi yüzbinler…
Bütün ülkedeki kayıtlı üye sayısını ona katlayarak CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için düzenlediği önseçimde 15 milyon kişi oy kullanabildi…
Büyük bir olay.
Kendi hesabıma, bu olanlardan ders çıkardığımı söyleyebilirim.
İlk değerlendirmeler muhalefette ve iktidarda da bazı derslerin alındığına işaret ediyor.
Gösterilerin başlatıcısı ve meydanlara davetin sahibi CHP’ydi. CHP’nin ülke genelinde alabildiği oy belli; davetiyle yapılan gösterilere katılan, meydanları dolduran kitleler ise çok daha geniş bir profilden.
CHP yönetimi, bunu, klasik söylemini aşan bir yeni dili benimseyerek sağlayabildi.
Zaman zaman eski alışkanlıklar dışa vursa da, sonuçta Ekrem İmamoğlu’nun çerçevesini cezaevine girmeden önce bizzat çizdiği anlaşılan çerçeve bütün gösterilere hakimdi.
CHP’ye yakın bilinen kanallar ve yorumcular da bu süre içerisinde kendilerini tutmaya genellikle gayret ettiler. Tek Parti yıllarından ve 28 Şubat döneminden kalma dışlayıcı ve suçlayıcı ifadeler terk edilmiş gibiydi.
[Kitlesel eylemlerin bayram tatiline girmesiyle onların yerini almak üzere düşünüldüğü anlaşılan boykotlar 28 Şubat sürecinin ‘yeşil liste’ uygulamasını andırması bakımından hoş değil. Bunda ısrarlı olunacaksa, hiç değilse, hedef alınan marka ve kurumların hangi gerekçelerle böyle bir muameleye tabi tutulduğunu ve listeden çıkmak için ne yapmaları gerektiğini ayrıntılı biçimde açıklamak şart.]
Muhalefetten beklenen, nihai hedefini belirlemesi ve kitlelerden beklentilerini o hedefi gerçekleştirecek biçimde ayarlamasıdır. İnsanları 2027’nin ikinci yarısına kadar istim üstünde tutmak zor ve ülke çıkarları açısından zararlı olacağına göre, mümkün olduğu kadar kısa sürede bir erken seçim mi hedefleniyor? Ayrıca, sorunu başlatan İmamoğlu’nun düşürüldüğü durum; peki, o durumun ortadan kalkması ve İmamoğlu’nun ilk seçimde aday olabilmesi için nasıl bir çıkış planı düşünülüyor?
Cevapları acilen bulunması gereken sorular bekliyor muhalefet cephesini…
Ya iktidar cephesi?
İktidarın son on günlük icraatınına bakılırsa, hiç değilse bazı katmanlarında, onun da gelişmelerden ders çıkardığını görebiliyorum.
Genel başkanlık düzeyinde henüz fark edilmese de…
AK Parti’de icraat sorumluluğu taşıyanlar -özellikle de bakanlar- varlıklarını belli etmekten kaçınıyorlar. Sesleri çıktığında da, bunu, ortalığı yatıştırma amaçlı yapıyorlar. Sürecin iyi idare edilememesi durumunda sonucun nelere yol açabileceğini anlamış gibiler.
Kitlesel hareketler, bu defa, Gezi (Mayıs 2013) ve 17/25 Aralık (2013) sırasında yaşananlardan hayli farklı. O yüzden bu defa sert karşı çıkışların işe yaramadığını da görmüş olmaları gerekir.
Bir yönüyle, 15 Temmuz (2016) darbe girişimine verilen tepkilerle ortak birleştirici bir özelliği var şu son on günde yaşananların…
Sanki iktidar ilk gün olmasa da sonrasında gelinen noktada bu gerçeği kavramış gibi.
Merkezinde CHP olsa da, kitleleri hareketlendiren dinamiğin, CHP’nin temsil ettiği dar kapsamlı siyasetin ötesine taştığı değerlendirmesi, iktidarın itibar ettiği medyanın muteber yazarlar ve yorumcularının söylemlerinde fark edilebiliyor.
Hedefte nelerin ve kimlerin bulunduğunu, aşırı sevginin çok daha aşırı bir sevgisizliğe dönüştüğünü onlar da görür gibiler.
Devran değişirse yanlarını ilk terk edeceklerle çevrelendiklerini de herhalde görecektir iktidar…
Hatırlatırım: Halk iyi bir muallimdir.
https://www.karar.com/yazarlar/fehmi-koru/iktidar-ve-muhalefet-yasananlardan-ne-ogrenmis-olabilir-1603338