11 ili sarsmıştı 6 Şubat depremi. Büyük yıkımdı.
Ama o depremde dahi herkesin aklının bir yerinde İstanbul depremi vardı.
Çünkü İstanbul depremi, bu 11 ildeki depremden dahi daha büyük bir yıkımdı ülke için, bunu herkes biliyordu.
Dün yokladı yerin altı üstünü, 6.2 seviyesinde bir sarsış ile. Sonra peşinden başka sarsışlar geldi. 4’ün üstünde, 5’in üstünde...
İstanbul ayaklandı kaçınılmaz olarak.
Panik tüm yürekleri yokladı.
Ya beklendiği gibi korkulduğu gibi 7’nin üzerinde olsaydı...
Şükür ki, yıkım olmadı, yaralanma olmadı, can kaybı olmadı.
Ya 7’nin üzerinde olsaydı…
11 ilin depreminde 53 bin insanı kaybettik, toplam 13 milyon insan etkilendi. Ülke seferber oldu, çok şey yapıldı. Tüm ülke yaraları sarmak için ekonomik olarak seferber oldu, insan gücü olarak seferber oldu ama halen bile yaralar tam sarılamadı. Binlerce insan konteynerlerde yaşıyor; anne, baba, kardeş, eş, evlat acılarına dayanmaya, hayata tutunmaya çalışıyor.
İstanbul’da 16 milyon insan yaşıyor. Bazı ilçeler var ki, deprem halinde oralara yardım için girmek bile mümkün olmayacak.
Allah korusun. Allah korusun. Allah korusun.
İçimizden kopan çığlık bu.
Çünkü İstanbul depremine karşı yeterli hazırlığın yapılmadığını biliyoruz. Merkezi hükümetle yerel yönetim arasındaki gerilimin belki en tehlikeli boyutu, İstanbul’u depreme hazırlamak noktasındaki kopuklukta yaşanıyor.
Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyonun Türkiye’ye ödettiği bedeli konuşuyorken, İstanbul’un bir depremle sarsılması acaba ülkeyi yönetenleri bir kere daha sarsar mı?
İmamoğlu cezaevinden çığlık atıyor, bu şehrin hem “şehremini” hem tüm yönetim kadrosu, derdest edilip cezaevine tıkılmış durumda. Nasıl bir akıl işliyor anlamak mümkün değil.
Yargılanacaksa bile bu kadro, tutuksuz yargılasaydınız ya... Kaçacaklar mıydı? Tutuklu yargılamanın “istisnai” bir uygulama olduğu en temel hukuk kuralı iken, yargıçların tutuklu yargılamaya karar vermeleri neden?
“Neden”ler sorgulanmıyor maalesef. Ülkenin bedel ödemesi sadece seyrediliyor.
Şu depremin yaşandığı günlerin, İstanbul’un su kaynaklarından birini teşkil eden Sazlıdere Baraj bölgesinin Arap dünyasında arsa olarak pazarlanması, üstelik bu pazarlamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüntülerinin kullanılması ne kadar şaşırtıcıdır, anlaşılmazdır.
İstanbul’un dün yaşadığı ve şükür ki, düşük yoğunluklu niteliği ile korkulanı getirmeyen sarsıntılar, İstanbul üzerine bir kere daha hassasiyet yoğunlaşmasına imkân vermiştir.
Bu şehir, “inadına” hislerle üzerinde oynanacak bir şehir değildir. Kanal İstanbul macerası da, getireceği yapı yükü sebebiyle İstanbul’un sırtına yüklenemez, asla yüklenmemeli.
Şehir zaten taşıyabileceğinden fazla bir yükle yüklenmiş durumda. Bazı semtler var ki, yeşili yok edilmiş durumda. Bazıları var ki, gökyüzüne doğru bir başkaldırışı temsil ediyor.
Bunlar bir yandan âşıkâne hislerin seslendirildiği, diğer yandan “İhanet ettik” söylemleriyle paralel olarak yüklendi bu şehrin sırtına...
Kime seslenilir bilmiyorum, ülkeyi Ankara’dan yönetenlere mi, 31 Mart 2024’ten buyana yerel yönetimlerde ağırlıklı görev taşıyan iradeye mi, İstanbul hepimizin, bu ülke hepimizin, bedeli yarınlarda doğacak olanlar bile ödeyecek, işte deprem kapıyı çalıyor. Orada bir yerlerde, Marmara’nın bağrında bir fay hattı depreşiyor.
Ne yapılabilir böyle durumda? En azından ülkedeki genel gerilimi düşürecek bir akıl devreye girebilir. Bir jest meselâ: İstanbul’un yönetim kadrosu görevinin başına döndürülebilir. Başkanı ile, tüm diğer kadrosu ile… Bu süreçte tutuklanan gençler ile…
Yargılama yine devam etsin, ama hukukun daha doğru bir yorumu ile ve “yargının siyasallaşması” yükünden arındırılarak…. ” “tutuksuz” olarak… Bundan kimse kaybetmez. Hukuk kazanır, İstanbul kazanır. Belki ülkenin tansiyonu düşer. “Darbe - Cunta” söylemlerinin özellikle Ankara’yı, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı rahatsız ettiği görmezden gelinebilir mi?
İmamoğlu operasyonunun benim burada “İstanbul eksenli” bakışım kadar naif olmadığını görebiliyorum. Daha büyük bir hesaplaşma söz konusu, bu açık. Ama bu hesap, sahiplerine çok olumlu yansımıyor. Çünkü ürettiği ufûnet, tüm toplumu enfekte ediyor. Yapmamak lazım ve şu deprem uyarısını da fırsat bilip bir “iyiliğe” imza etmek lazım. İmamoğlu ve ekibi serbest kalırsa bunun en olumlu dönüşü, buna karar verenlere olacak. Bir iyilik aklı arıyorum.
https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/istanbula-ve-ankaraya-uyari-sarsisi-1603649