"Amasyalılar, düşmanların Samsun'a yapacağı herhangi bir huruç (dışarı çıkma-çıkış) harekâtına karşı ayaklarımıza çarıklarımızı çekecek, dağlara çekilecek, vatanı en son kayasına kadar müdafaa edeceğiz Allah milletimize mağlubiyeti gösterirse; bütün evlerimizi, mallarımızı ateşe verecek ve vatanı bir harabe zara çevirecek, boş bir çöl halinde düşmana bırakacağız "
Mustafa Kemal Paşa 28 Mayıs 1919
"Amasyalılar buna hep beraber yemin edelim"
Mustafa Kemal Paşa'nın bu hitabından sonra, Amasyalılar hep birlikte haykırmışlardır.
"Bütün Amasyalılar emirlerinizi bekliyor paşam."
"Sağ olun Amasyalılar zaferi kazanacağız, vatan kurtulacaktır"
12 Haziran 1919 bütün komutanlıklara ve idare amirliklerine tüm yurtta işgale karşı protesto mitingleri düzenlenmesinin istendiği "Havza Genelgesi" Milli Mücadele'yi bir programa göre yönetilmek üzere 22 Haziran 1919'daki Amasya genelgesi ile taçlandırılmıştır.
21-22 Haziran 1919'da yayımlanan AMASYA GENELGESİ Türk halkına isyan çağrısının Amasya'dan dünyaya duyurulan İsyan metninde; "vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğu" tespitinden sonra "bağımsızlığın milletin azim ve kararı ile gerçekleşeceğine" inanç ve güven vurgulanmıştır.
İlk kez milli egemenliğe dayalı bir yönetimden bahsedilmiştir. İstanbul hükümeti ilk kez yok sayılmıştır, Türk Milleti hem İstanbul'a hem de işgalci güçlere karşı mücadeleye çağrılmıştır. Kurtarıcı olarak görülen padişah, hilafet, manda ve himaye düşüncesinin yerini millet ve milliyetçilik düşüncesi almıştır.
21-22 Haziran 1919'da yayımlanan genelgeyi Kazım Karabekir Paşa onaylamış; Rauf (Orbay) Bey, Refet (Bele) Bey ve Ali Fuat (Cebesoy) Paşalar da imzalamışlardır. Genelgeye Amasya Genelgesi adı verilmiştir.
Bu çağrı ile harekete geçen Türk halkı, erkeklerin yanında, onunla eşit mücadele azmindeki kadın kahramanlarımızın cesaret ve kahramanlık destanlarının yazıldığı muharebelere sahne olmuş ve tarihin sayfalarına altın harflerle yazılmışlardır.
Başlayalım istiyorum...
Bir milletin varoluş mücadelesinden ve Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasında rol oynayan eşsiz analardan.
Kara Fatma, Şerife Bacı, Onbaşı Nezahat, Onbaşı Halide Edip, Çete Ayşe, Halime Çavuş, Tayyar Rahmiye, Gördesli Makbule...
Ayrıca; Ayşe Hanım (Bitlis defterdarının hanımı), Kara Fatma Şimşek, Hatice Hanım, Melek Hanım, Tarsuslu Kara Fatma, Gaziantepli Yirik Fatma, Mudurnu'lu Fatma Kadın, Nazife kadın, asker Saime Hanım…
(Türk Kurtuluş Savaşı'nın milis komutanı)
KARA FATMA (FATMA SEHER ERDEN)
"Ben para almak için savaşmadım” (Kara Fatma)
"Birkaç sefer elçiliğimize savaşçı kadınlardan çeteci Fatma Çavuş da gelmişti. Fatma Çavuş bir çetenin başında bulunuyordu. Yunanlarla ve asilerle dövüşmüştü. Fatma Çavuş; kısa boylu, zayıf, enerjik yüzlü, kara gözlü, yaşlıca bir kadındı. Bir defasında yine bir çeteci olan ve annesi ile birlikte savaşlara katılan oğlu ile birlikte elçiliğe geldi. Fatma'nın sırtında siyah uzun bir ceket, ayağında çizgili bir eteklik vardı. Belindeki geniş kuşağında tüfek mermileri, kama, omzunda da kayış görünüyordu. Elçiliğimize uzun boylu, düzgün vücutlu bir çeteci de gelirdi. O sıralar misafirimiz bulunan ünlü Rus resim sanatçısı Y.Y Lansere’den bu çeteci ile Fatma Çavuş'un portrelerinin yapılmasını rica ettim. Resimlerinin yapılmalarına razı oldular."
Semyon İvanoviç Aralov (Bir Sovyet Diplomatın Türkiye Anıları 1922-1923" adlı kitabından
Kara Fatma 1888 yılında Erzurum'un Egemansur (Çayköy) Köyü’nde İbrahim Yahya'nın kızı olarak hayata geldi. Nüfus kayıtlarında adı "Mahi" olarak geçse de çevresi onu Fatma olarak tanır. Subay olan Derviş lakaplı Ahmet Bey ile evlendi. Edirne'de görev yapan eşiyle, Balkan Savaşı'nda yer aldı. I.Dünya Savaşı'nda eşi Kafkas Cephesi'ne giderken kendisi Edirne'de kaldı. Ailesinden 10 civarında kadını örgütleyerek çete kurdu ve Edirne'de çarpıştı Binbaşı eşinin Sarıkamış'ta şehit olması üzerine, eşinin memleketi Van'a gitti.
Erzurum Kongresi sırasında kardeşi Mehmet Çavuş ile birlikte teşkilat için 120-150 kişi topladı. Sivas Kongresi başladığında Mustafa Kemal ile bizzat görüşebilmek için Sivas'a gitti. Cesareti ve gözü karalığından ötürü "KARA" lakabı bizzat Mustafa Kemal tarafından kendisine verildi.
Milis müfreze komutanı olarak onbaşı rütbesi ile Batı cephesinde görevlendirildi. İstanbul'a gelerek Topkapılı Pir Mehmet ve Laz Tahsin ile 15 kişilik bir çete kurdu, birlikte İzmit'e giderek çeteyi genişlettiler. Kardeşi Mehmet Çavuş da 150 kişilik çetesiyle Van'dan gelerek kendisine katıldı, kısa zamanda 700 erkek 43 kadından oluşan bir birlik doğdu. Bu birlik ile Rum ve Ermeni çeteleri ve eşkıyalarla savaştı. İzmit'in düşmanlardan kurtarıldığı 28 Haziran 1921'e kadar İzmit'te kaldı.
İzmit cephesinden sonra İznik cephesinde görev aldı ve 300 kişiyi aşkın birliği ile Birinci İnönü Muharebesi, 2’nci İnönü Muharebesi, Sakarya Meydan Muharebesi ile Dumlupınar Meydan muharebesinde çarpıştı.
Teğmen rütbesini Sakarya Savaşı sonrasında aldı. Kara Fatma hatıratında aktardığına göre Ankara'da Rusya Sefaretinin düzenlediği 1 Mayıs 1922'deki Bahar bayramı kutlamalarına davet edilmiş, Semyon Aralov'un bulunduğu bu kutlamada düzenlenen silah atış yarışmasında birinci gelmiştir. Bunun üzerine davetlilerden Mustafa Kemal Paşa, kendisine hem gümüş bir sigara tabakası hediye etmiş hem de rütbesini teğmenliğe (mülazim-i evvel) yükseltmiştir. Bu rütbeye yükseltilmesi New York Times gazetesinde "Ordu'da savaşan Türk kadını teğmenliğe yükseldi" diye haber oldu.
Büyük taarruzun ilk günlerinde General Trikopis’in birliğine esir düştüyse de kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçti. Büyük Taarruz zaferinden sonra Bursa'nın düşman işgalinden kurtarılmasında müfrezesi ile aktif rol oynadı. Mudanya Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Erzurum'a döndü.
Ütğm. rütbesi ile emekli olan Kara Fatma, emekli maaşını Kızılay'a bağışladı.
İzmir İktisat Kongresi'nde İzmir delegelerinden biri olarak yer aldı.
Çetesinin üyesi yeğeni küçük Fatma (muharebelerde elini kaybetmiş ve akli dengesi bozulan) ile onun çocuklarını sahiplendi. Geçim sıkıntısı çeken Kara Fatma, geçimini sağlamak için 1944 yılında anılarını yayımladı ve bunu "Muhterem Vatandaşlarım" başlıklı paragraf ile açıkladı. Aynı yıl başvekalete yardım için başvurmasına rağmen başvurusuna cevap alamadı. 1950'de Kadın Gazetesi'nde, ihtiyaç içinde olduğu haberinin yayımlanması üzerine, yardım listeleri açıldığı, zamanın İstanbul Belediye Başkanı Lütfi Kırdar'ın girişimi ile defterdarlıkta bir iş verildiği ve belediye bütçesinden düzenli yardım yapıldığı Ankara gazetelerinden öğrenilmektedir.
1954 yılında yaşı ilerlediği için çalışamayan ve bakacak kimsesi bulunmayan Kara Fatma, zor durumda kaldı. Kendisi ile karşılaştığında fakirlik ve çaresizliğini gören Kars mebusu Tezer Taşkıran ve Rize mebusu Yusuf İzzet Akçal'ın 1954 yılında verdikleri önerge ile TBMM Kara Fatma için 170 lira aylık tahsis etti.
Geçirdiği hastalık üzerine 21 Haziran 1955'te Darülaceze'nin hastane bölümüne yatırılan Kara Fatma, 11 gün sonra kalp yetmezliği nedeniyle 2 Temmuz 1955'te Darülacezede 67 yaşında vefat etti ve Kasımpaşa'daki Kulaksız mezarlığına defnedildi.
Bu kahraman kadının mağduriyet haberleri günümüz sosyal medya fenomenlerinin haberleri ile karşılaştırıldığında, Yürek yakacak kadar değersiz görülmesi ayıbımızdır...