İbrahim Kahveci

Tarih: 28.04.2025 10:20

Kalan tek umut Kürt oyları

Facebook Twitter Linked-in

Şu sıralar yargımızın sanırsınız otomatikleşmiş benzer kararlarını görüyoruz: “Yurtdışı çıkış yasağı ve adli kontrol”. Adli kontrol bir bakıma ev hapsi gibi bir şey. Haftanın her günü veya haftada bazı günler karakola gidip imza atıyorsunuz: “Ben buradayım” diye.

Bu girişten sonra iki kişiden daha bahsedeceğim: Önce Barış Terkoğlu’nun köşe yazısı. O yazıda Terkoğlu “Sahi İBB operasyonunu hepimiz önceden biliyor muyduk?” diye sormuştu. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun avukatı ve sonra avukatında avukatı gözaltına alınmıştı.

Avukatların gözaltına alınmasında temel konu “İBB operasyonunu önceden kim haber verdi?” meselesiydi. Nitekim Avukat Yiğit Gökçehan Koçoğlu sosyal medya hesabından ifadesini şöyle anlatıyor:

“Ben ne yaparak gizliliği ihlal etmişim biliyor musunuz? Murat Abbas’ın tahliye kararını vererek. Benim yayına çıktığım saat 17:28. Murat Abbas’ın tahliye haberi 14:16’dan beri basında dolaşıyor.”

Konu şu: Ekrem İmamoğlu’na operasyonun yapılacağını kim ne zaman biliyordu?

Barış Terkoğlu yazısında önceki yazılarından alıntılar yaparak operasyonun zaten gelmekte olduğunu belirten örnekler veriyor. Ama bu örnekler ve mesajlar ya mart ayını ya da en erken şubat ayını içeriyor.

Ben de hatırlatayım AK Troller zaten bangır bangır Ekrem İmamoğlu’nun 23 Mart’ı göremeyeceğini yargı kararlarından çok önce sosyal medyalarından ilan etmişlerdi. Yani herkes biliyordu…

Ve herkesin bildiğini gösteren bir gerçekleşme daha var. Döviz pozisyonu ve döviz fiyatları.

Evet, Ekrem İmamoğlu’na operasyonu ocak ayından itibaren döviz piyasası fiyatlamaya başlıyor.

1 Dolar+1 Euro ortalamasından hesapladığımız ortalama USD&EURO kuru fiyatına bakınız. 10 Ocak’tan 26 Şubat’a 35,72 liradan 37,26 liraya yükseliyor.

Yaklaşık 1,5 aylık sürede kurlarda %4,3’lük yükseliş yaşanıyor.

Ve aynı dönemde döviz talebi artıyor ve bankalardaki döviz mevduatı 197,5 milyar dolardan 209,8 milyar dolara yükseliyor. Yani döviz fiyatlarının yüzde 4,3 arttığı bu dönemde döviz mevduatlarında da 12,2 milyar dolar artış yaşanıyor.

Ve 28 Şubat ile başlayan şok hareketler: (Dikkat edin 19 Mart öncesi)

28 Şubat 22 Nisan arasında ortalama döviz kuru 37,02 liradan 41,03 liraya çıkıyor. Kurlardaki artış oranı yüzde 10,8.

Ve yine 28 Şubat 18 Nisan arasında döviz hesapları 206 milyar dolardan 234,4 milyar dolara yükseliyor. Döviz mevduatlarında tam olarak 28 milyar 376 milyon dolarlık artış yaşanıyor.

Kısaca 10 Ocak ile başlayıp 28 Şubat’a kadar süren temkinli ama yavaş pozisyon değişimi 28 Şubat sonrası adeta şok harekete dönüşüyor.

Burada bir noktaya dikkat çekeceğim: Döviz piyasasında hareket 10 Ocak günü başlıyor ama şok hareket 28 Şubat sonrası yaşanıyor. Yani 19 Mart operasyonunda zaten şok hareket içindeydik.

Şimdi toplu maliyeti çıkartalım:

10 Ocak sonrası dönemde ortalama döviz kuru 35,72 liradan 41,03 liraya yükseliyor. Ekrem İmamoğlu’na operasyonun kur şoku tam olarak %14,9 oranındadır.

Yine 10 Ocak ile başlayan döviz alımı ile bankalardaki döviz mevduatı 197.590 milyon dolardan 234.386 milyon dolara yükseliyor. Döviz mevduatlarındaki artış ise tam olarak 36 milyar 796 milyon dolardır.

Şimdi bahsedeceğim ikinci kişiyle konuya devam edelim: Ekrem İmamoğlu’nun danışmanı, ekonomist ve eski Hazine bürokratı Serkan Özcan…

Serkan Özcan İmamoğlu’na yapılan siyasi kumpasın Türkiye’ye bedelinin tam olarak 2 trilyon TL gibi muazzam bir yük yarattığını belirtiyor.

Özcan’ın hesaplaması şu şekilde:

-Kamunun dış borcu 216,3 milyar dolar. 1,4 liralık kur artışı 302,8 milyar lira.

-İç borcun dövize endeksli kısmının kur artış maliyeti 30 milyar TL

-KÖİ garantilerinin (150 milyar dolar) kur artış maliyeti 210 milyar TL

-Faizdeki 5 puanlık artışın iç borç stokuna ek maliyeti 250 milyar TL

Toplam KAMUYA ek yük: 792,8 milyar TL.

-Özel sektörün dış borcu 264,4 milyar dolar. 1,4 liralık kur artışı 370,2 milyar lira.

-Döviz kredilerinin kur artış maliyeti 254 milyar lira.

-Büyüme oranındaki yüzde 1’lik kaybın maliyeti 600 milyar lira.

Bu hesapta iki noktaya dikkat çekeceğim:

1-Maliyetin büyük kısmı özel sektöre yüklenmiştir.

2-Kur artışı sadece 1,4 lira alınmış; oysa 10 Ocak sonrasına baktığımızda ortalama kur artışı 5,31 liradır. Ya da en azından 28 Şubat sonrası kur artışı 4,01 liradır. Yani Serkan Özcan kur artışını sadece dolar ve sadece 19 Mart sonrası olarak alarak olası maliyeti yine de çok düşük hesaplanmıştır.

BOYKOT EKONOMİYİ ETKİLEMİŞ!

AK Parti ve yancıları ısrarla Saraçhane sonrası 9 Nisan günü yapılan boykotun ekonomiyi olumsuz etkilediğini savunuyorlar. Bu düşünce ile ekonomiyi CHP batırdı bile diyebiliyorlar.

Metropol Araştırma Nisan 2025 “Türkiye’nin Nabzı” anketinde ekonomiyi neyin daha çok etkilediğini soruyor.

%52,4 İmamoğlu’nun tutuklanması (19 Mart ve sonrası)

%28,9 gösteri, protesto ve boykotlar diyor.

Kısaca toplumda 19 Mart sonrası ekonomide şok yaşandığı dile getiriliyor. Oysa iki grafikten de görüleceği üzere piyasa 10 Ocak sonrası ‘kumpas’ veya ‘büyük müdahaleye’ zaten hazırlanmaya başlamıştı.

BÜYÜK YIKIM

Şimdi gelelim işin asıl maliyetine.

Sosyal medyada, TV’lerde işin uzmanları açıklıyor: 19 Mart sonrası Merkez Bankası kasasından 55 milyar dolar civarı bir döviz uçup gitti.

Ya da yukarıda Serkan Özcan’ın çok iyimser şekilde verdiği 2 trilyon liralık maliyet.

Gerçek maliyet bunlar mı?

Bakınız bunlar parasal değişimleri gösteren öncü göstergelerdir.

Türkiye bir başka yola girmiştir ve yapısal bir değişim yaşıyor. Yani elimizde demokrasiden sadece sandık veya seçim hakkı kalmış gibi görülüyor. Onun da nereye varacağını bu gidişle bilemiyoruz.

TUSİAD Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras gözaltına alınıyor ve polis pozları verdiriliyor. Gazeteciler, göstericiler tutuklanıp hapse atılıyor. Kendi çocuklarına bu kadar sert davranan hangi ülkede işler yolunda gider?

Mart ayına ilişkin öncü göstergeler gelmeye başladı. Ekonomiye ilişkin güven endeksleri adeta çökmeye başladı. Faizler yükseldi ve mevduat-kredi faiz makası yine açıldı.

Bir yanda talep düşüşü diğer yanda maliyet artışı ve hepsinden ötesi belirsizlik.

ASO Başkanı Seyit Ardıç güzel özetledi: “Dayanacak gücümüz kalmadı, yüzde 60’ın üstünde faizle yatırımı bırak üretim yapamıyoruz. Ekonomide güven algısına zarar verecek her türlü gelişmenin uzağında kalmalıyız.”

Herkes biliyor ki, önümüzde çok zor günler bizi bekliyor. Bakınız bu zor günler aydınlık arkasından gelen karanlık değil, tersine karanlığın daha da karanlık olacağı günler.

Ekonomik aktivitenin daraldığını artık görmeye başladık. Bu ülkede istihdam artışının durması bile işsizliğe neden oluyor, bunun yanında bir de işten çıkartmalar başladığında ne olacak? Halen 3 milyonun üzerinde olan işsiz sayısına kaç milyon daha eklenecek.

Unutmayın ki işsizlik bir bakıma ev hapsinden başka bir şey değildir. Yargı operasyonlarının milyonlarca işsizi de ev hapsine mahkum edeceğini şimdiden söyleyelim.

Türkiye Ekrem İmamoğlu operasyonu ile siyasi şok yaşarken yanısıra finansal şoku da yaşadı. Şimdi bizi bu çokların reelleşmesi bekliyor: Resesyon ve yüksek enflasyon.

Erdoğan’ın elinde artık seçime kadar “ekonomi düzelir ve oylarımı artırırım” seçeneği kalmadı. Kala kala 2 seçenek kaldı:

1-Seçime doğru kesenin ağzını açıp seçim ekonomisi ile seçmeni kandırmak.

2-İmralı ve DEM ile süreci yürütüp Kürt oylarını almak.

O nedenle CHP ülke düşmanı ilan edilip Öcalan, dün “teröristbaşı”yken bugün “Kurucu Önder” ilan edilmiyor mu?

O nedenle AKP ile MHP, DEM’le kutsal ittifaka kapı açmıyorlar mı?

Ekmek bittiyse DEM var… Yetmez mi?

screenshot-at-apr-27-22-26-49.jpg

screenshot-at-apr-27-22-27-03.jpg

https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/kalan-tek-umut-kurt-oylari-1603701


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3