Can Atalay
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016 yılının Nisan ayında, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu, -çocuk istismarı vakalarıyla gündeme gelen Ensar Vakfı tartışmasındaki eleştirileri dolayısıyla- "yok hükmünde" ilan etmişti.
Ertesi yıl Aralık 2017'de de dönemin ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs kararını...
2021 yılı sonuna gelindiğinde, Erdoğan'ın yok hükmünde ilan ettiği kişi ve olgular listesine, bu defa AİHM'in, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş başvuruları için ayrı ayrı aldığı ihlal kararları eklenecekti.
Erdoğan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararını tanımadığı, o kararların yok hükmünde olduğunu açıkladı.
Bu yılın Şubat ayında ise Gazze halkının topraklarından sürgün etttirilmesi yönündeki girişimlerin, yok hükmünde olduğunu söyledi Erdoğan.
Erdoğan'ın "yok hükmünde" listesi daha epeyce uzun ama yazımı bu listeyle dolduracak değilim.
Basit bir arşiv taramasıyla aktardığım birbirine benzemez bu dört vak'a; Erdoğan'ın "yok hükmünde" sözünü ne kadar sık kullandığı, bu ifadenin kendisi için ne kadar kullanışlı olduğunu göstermesi bakımından yeterlidir.
Ancak siyaseten kullanışlı bu tercihin başına getirdiği durumları doğru ve gerçek kılmadığını vurgulamak gerekiyor. Başka bir anlatımla, Erdoğan, bir durum ya da bir kişi hakkında "yok hükmünde" dediği zaman, o durum veya kişi yok hükmünde olmuyor. Sadece Erdoğan o kişi ya da durumu, o günkü siyasal ihtiyacı neyse o açıda "takmadığını" "umursamadığını" "dikkate almadığını" ifade etmiş oluyor. Hepsi o kadar.
Çünkü, Erdoğan ile onun yakın çalışma arkadaşları, işlerine geldiği gibi kullanıp içini ne kadar boşaltırlarsa boşaltsınlar; "yok hükmünde", gerçekte ciddi bir hukuksal kavram.
Dilimize ve hukukumuza Arapçadan geçmiş "keenlemyekun"ün karşılığıdır. Ankara Hukuk'un ilk yılında Medeni Hukuk hocamız rahmetli Prof. Dr. Turgut Akıntürk'ün dersinde öğrendiğimiz "yok hükmünde"; hukuksal bir işlemin hüküm doğurması için uyulması zorunlu unsur ve koşullarından birinin olmayışı, bu yokluk nedeniyle bir işlem yapılsa bile hükümsüz olması anlamına gelir.
Hatay Milletvekili Can Atalay'ın milletvekilliğini düşürülmesiyle sonuçlanan siyasal ve yargısal kriz, aradan aylar geçmesine karşın aslında halen devam ediyor.
Anayasa Mahkemesi'nin Hatay Milletvekili Can Atalay için yapılan başvurularda milletvekilliğinin TBMM kararıyla düşürülmesinin yok hükmünde olduğuna dair kararı, "yok hükmünde"nin gerçek anlamını gayet net bir hukuksal dille ve gerekçeyle anlatan bir karardır. "Yok hükmünde" kararının Atalay dosyasındaki dayanağı; milletvekilliğini kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın düşürülmesidir.
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı hakkında kuşku ve belirsizlik doğuran bütün siyasal söylemlere rağmen bu kararın Resmi Gazete'de yayımlanmış olması, "yok hükmünde" kararının kayıtlara girmesi açısından kritik önemdedir.
Türkiye Barolar Birliği'nin açıklamasında altı çizildiği gibi, Anayasa Mahkemesi'nin bu son "yokluk" kararı, hukuk sistemi ve Anayasa yargısı açısından bir dönüm noktası niteliği taşıyor.
Ve bu "yokluk" kararı, saptanan işlemin ilk yapıldığı andan itibaren hüküm ifade etmemesi sonucunu doğurmaktadır.
Başka bir anlatımla Hatay Milletvekili Can Atalay'ın milletvekilliği aslında hiç düşmedi. Karar net. Bu kararın icrası için gereğinin zaman yitirmeden yapılması, yani TBMM'nin bu münhasıran bu amaçla toplanması gerekiyor.
https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/keenlemyekun-yahut-yok-hukmunde,45923