Arslan Bulut

Tarih: 29.01.2025 11:33

Kendi yavrularını yiyen devlet!

Facebook Twitter Linked-in

Arkadaşımız Arslan Tekin’in, “Ziya Gökalp; Bilinmeyen Yazıları, Hakkında Yazılanlar, Tartışmalar, Malta Günleri” adlı kitabını okuyorum.

O zaman devletin merkezi olan İstanbul işgal edildiğinde Malta’ya sürgün edilenler, İttihat Terakki’ye bağlı devlet adamları, generaller, milletvekilleri idi. Meclisi Mebusan kapatılmış, yakalanan milletvekilleri de bugün İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak kullanılan Bekirağa Bölüğü’ne oradan da işgal kuvvetlerine teslim edilerek gemiyle Malta adasına götürülmüştü. Burada Ermenilere soykırım yaptıkları iddiasıyla İngiliz Mahkemesi’nde yargılananlar olmuş, ancak katliam kanıtı bulunamadığından hiçbir suçlama yapılmamış ve dava düşmüştü.

***

Kitapta Ziya Gökalp hakkında yazılanlar yer alıyor ya, esir alınanlardan Ahmet Ağaoğlu, durumu şöyle resmetmiş:

“Bugün, saat beş buçukta bizi Bekirağa bölüğünden alelacele kaldırdılar. Malta’ya gideceğiz. Bu haber bizi yıldırım gibi çarptı. Namussuz, alçak hükümet!

Bir karışıklıktır gitti. Herkes eşyasını toplamaya başladı. Koridorlara çıktım. İngiliz, Fransız, Türk birçok süngülü asker, her tarafı tutmuştu. Bir taraftan diğer tarafa geçmek yasaktı. Ailelerimiz hiçbir şeyden haberdar değildi. Birçoklarının ceplerinde para bile yoktu. Hulasa, hıyanet ve cinayet pek adi ve pek nefretengizdir. (...)

Bizi Arapyan Han’a götürülüyorsunuz diye kandırdılar. Arapyan Han ümidiyle giderken, bizi pis, murdar otobüslere balık istifi gibi sıkıştırdılar. Tophane rıhtımında pis bir vapurun önünde indirdiler. Saat dokuzda, Tophane’den hareket ettik ve daha pis bir vapur bizi, denizin ortasına duran diğer bir vapurun yanına götürdü... Bu vapurun üzerinde karmakarışık ve birbiri üzerine toplanmış olan eşya arasında akşam altıya kadar ayakta kaldık.

Vapur zabitleri, vapurda yiyecek içecek olmadığını, kendimiz tedarik etmek mecburiyetinde olduğumuzu söyledi. Artık saat 12’yi geçmişti, cümlemiz acıkmıştık. Arapyan Han’a gidiyoruz diye kimse erzak almayı düşünmemişti.

Bu meyanda ben, hayalen hap ailemle meşguldüm. Biçare refikam ve çocuklarım hapishaneye gelmiş olacaklar, nakledildiğimizi öğrenmiş bulunacaklar! Sonra ihtimal Arapyan Han’a koşmuşlardır. Orada aldanmış olduklarını öğrenince ne kadar üzülmüşlerdir. Biçarelerin bu büyük şehirde benden başka ne bir hamileri ne bir yardımcıları var... Bunu düşünürken kalbim parça parça oluyordu. Sonra millet ve devlet bakımından bu ne feci bir haldi... Şimdiye kadar tarihte, bir devletin kendi evladını, kendi eliyle düşmanlarına teslim etmiş olduğu görülmemiştir. Osmanlı devleti, kedi gibi kendi yavrularını yiyor. Böyle bir muhitte cemaat ve devlet illeriyle meşgul olmak ne büyün bir hata!

Saat dörde doğru, aileler kafilesi gelmeye başladı. Herkes kendi adamının başına gelen felaketi öğrenmiş ve bütün kadınlar, çocuklarıyla beraber imdada koşmuştu. Bu kadın-çocuk kafilelerinin kayıklar üzerinde sallanarak bize doğru gözyaşları içinde koşturmaları, memleketin geçirmekte olduğu fecaatin açık bir örneğiydi. Bu ne elim bir manzara idi...

Birçoklarının hanımları, çocukları geldi. Nihayet beşe doğru bizimkiler de gözüktü. Evvela refikam ile hemşirem ve amcazadelerim geldi. Bunlar para ve yatak getirdiler. Refikam çok şükür metin idi. Onun bu hali bana da metanet verdi. Sonra kızlarım ile Ziya Bey’in kızı geldi. Oğlum, küçük Samet, mütemadiyen ‘babacığım ne zaman avdet edeceksin?’ diye soruyordu.

Bulunduğumuz vapurun etrafında içi süngülü askerlerle dolu kayıklar vardı. Ailelerimizin yaklaşması yasaktı. Uzaktan görüşüyorduk. Bize getirdiklerini bu kayıklardaki İngiliz neferler vasıtasıyla verebiliyorlardı. Zavallı Ziya Bey’in kızı, getirmiş olduğu 500 lirayı nasıl vereceğini sordu. Yanımızda bulunan bir zabit ‘nefere ver’ dedi. Kız, parayı attı, orta güverteye düştü, bir nefer aldı. Fakat para Ziya Bey’in eline geçmedi. Bizi alenen soyuyorlar...”

***

Aradan 100 yıl geçmeden, Türk askerleri de savaş kaybetmiş gibi FETÖ mahkemelerinde yargılandı, aralarında Kâşif Kozinoğlu gibi büyük bir kahraman da vardı ve büyük ihtimalle zehirlenerek öldürüldü!

Şimdi ise Ziya Gökalp’ın takipçilerinden Ümit Özdağ, tutuklandığı yerde aynı ihtimal bulunduğunu söylüyor...

O zaman Malta’daki Türk sürgünler, İngilizlerle esir takası yapılarak vatana, Ankara’ya döndü. Ümit Özdağ da Ankara’ya dönecektir! Döndüğünde ise bazıları artık Ankara’da bulunamayacaktır...

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kendi-yavrularini-yiyen-devlet-881951h.htm


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3