96 yıl önce, 01 Kasım 1928’de Harf İnkılâbı yapıldı.
Bu kara günün yıldönümlerini mümkün olduğu kadar takip etmeğe çalışan biri olarak medyada konu ile ilgili yazılan-çizilenlere, yapılan yorumlara da bakmaya çalışıyorum.
Çünkü, bu önemli mesele ile ilgili lehte veya aleyhte görüşler ileri sürülüyor.
Bugüne kadar yapılan yorumlara bakınca şunu fark ettim: Bu ülkede iki grup var ki, zihinsel yapıları aslında birbirinden farklı ama bunlardan ikinci gruptakiler farkına varmadan, birincilerin ayak izine basarak yürüyor ve ülkemizdeki en büyük kitleyi oluşturuyorlar.
Bunlardan birinci olanı; tam anlamıyla batıcı, gayri milli, siyasi olarak da betonlaşmış ve asla tedavi edilemez.
İkincisi de ne olup bittiğini anlamadan birincilerin sapanına taş toplayan, sığ sularda avlanmaya çalışan, yemede, içmede, giymede, hız ve haz tutkusunda birincilerle yarışan, okumayan ama evine kütüphane yaptırıp cilt cilt ansiklopediler koyan, siyasi olarak kalıplaşmamış ama hatırı sayılır ve üzerinde çalışılırsa muhtemelen tedavi edilebilir bir kitle.
Birinciler Batı’nın, ikinciler de birincilerin izinde gidiyorlar, kültürel olarak.
Birinciler az da olsa ne yaptıklarının farkındalar, ülkelerinden kopuklar ve ihanetin sınırlarında dolaşıyorlar.
İkinciler milli konularda duyarlı ama fikri bakımdan flu yaşıyorlar.
Bunlara göre harf inkılabı; bize ait olmayan Arap harflerinden kurtulmak ve %3’lerde olan okuma yazma oranını %90’lara çıkararak “aydınlanmış” olmakmış...!
Zavallılar, ahh zavallılar...!
Bilmiyorlar ki bir Kasım 1928’de tarihimizden koptuk; irfanımızdan, ahlakımızdan, sanatımızdan, estetiğimizden, mimarimizden, müziğimizden, mahnılarımızdan ninnilerimizden, yani hafızamızdan koptuk.
Kahire’de, İstanbul’da, Dımeşk’de, Endülüs’te, Türkistan’da, Kürdistan’da, Lübnan’da... Yazılmış milyonlarca cilt kitaptan kaç tanesi sana ulaştı ve hangisinin içinde ne yazdığından haberin var mı, zavallı?
Senin damarlarındaki kan akışına, yani atadan, babadan torunlara ulaşan kan akışına müdahale edip by-pass yaptılar.
Bu by-passı yeryüzünde sadece bir millete, onu da bize yaptılar gafil...!
Eğer harf inkılâbı olmasaydı, yani eğer o kan akışı sürseydi; Malazgirt’te kefen niyetine beyaz elbisesini giymiş ve Cuma namazına durmuş Sultan Alparslan’la birlikte secdeye kapanmış olan Kürt’ler Oslo’da, barış sürecinde yine o Cuma’yı ve yine o secdeyi hatırlayacaktı.
Ama olmadı.
Çünkü bu eşkıya bizim dağın eşkıyası değil.
Bu eşkıya Mevla’sından ve Mevlana büyüklüğündeki Ahmed-i Hani’sinden, Melaye Ceziri’sinden koptu.
Selahaddin Eyyubi’sini tanımıyor.
Oslo’da ve barış sürecinde bu eşkıya, 1928’de harf inkılabı yaptıranlarla kol kola girip masayı devirmedi mi?
Bu zavallılar konuyu Mustafa Kemal’e getirip spekülasyon yapıyorlar.
Biraz okusalar şunu bilirler: Mustafa Kemal olmasaydı da zamanın emperyalistleri o devrimleri başka birine yaptıracaklardı.
Mustafa Kemal o sırada kullanılabilecek en uygun kişiydi.
Bu konu; kişilerden, bir kavme ait harflerden, yapılan tüm inkılaplardan öte bir anlam taşımaktadır.
Mesela, Lenin de devrim yaptı, üstelik dünyanın en büyük devrimlerinden biridir, Ekim Devrimi.
Rus harflerine dokundu mu Lenin?
Fransızlar da devrim yaptı ve her şeyin altını üstüne getirdiler. Peki harflere, yani, Akademi Français’e dokundular mı Fransızlar?
Çin’de, İtalya’da, Japonya’da, irili ufaklı bir sürü ihtilal, inkılap oldu, o ucube, o kazma, kürek, yaba gibi milat öncesinden kalmış berbat harflerine dokundular mı?
Dokunmadılar.
Keşke rahmetli Mustafa Çalık’ın dediği gibi bütün mabetleri, medreseleri yakıp yıksaydılar da harflere dokunmasaydılar.
Çok doğru.
Mabetler yine yapılırdı ama İngiliz şeytanının bu millete yaptırdığı kötülük, kıyamete kadar sürecektir.
Eğer harf inkılabı yapılmasaydı bu millet; Ebu Zer’in ayaklarının altına, yani eşiğe boynunu koymuş olan Selman’ın niçin göz yaşları içinde Ebu Zer’e yalvardığını, Ebu Zer’in de niçin tir tir titreyerek Selman’a, “Kalk kardeşim, kalk, Allah aşkına kalk...” diye sızlanıp yalvardığını bilecek ve anlayacaktık.
Şimdi ne Türkümüz Selman, ne Kürdümüz Ebu Zer.
Çünkü onlardan bize gelen kan akışını 1928’de harf devrimi yaparak durdurdular.
Zavallı biz; Ali Kuşçu, Amerika’da Üniversitelerde ders kitabı olarak okutulurken, sorgulamıyoruz.
Sosyolojiyi; iklimlerin ırklar üzerindeki tesirini, yani ‘Theorie des Climats’yı ya da ‘Kanunların Ruhu’: L’Esprit des L’ois’yı asıl teori sahibi olan İbn Haldun’dan değil, kopyacı Montesquieu’den okuyoruz, susuyoruz.
Çünkü, bilmiyoruz; ne Haldun’u tanıyor, ne Montesquieu’yü biliyoruz..!
Farabi’yi, Rüşt’ü, Arabi’yi, Attar’ı, Gazali’yi, Sina’yı, Mevlana’yı, Yunus’u, Ahmed-i Hani’yi, Sinan’ı, Galib’i, Cezeri’yi, Fuzuli’yi, Nedim’i, Eyyubi’yi, Fatih’i....ve daha binlercesini neden okuyup anlamadığımızı ve hatta bu insanların yazdığı milyonlarca cilt eserin niçin ve kimler tarafından çöpe atıldığını ve bunun sebebinin 01 Kasım 1928 olduğunu sorgulamıyor, göremiyoruz.
Çünkü atalarımız olan bu insanlarla aramızdaki irtibatı, dil bağını tamamen kopardılar.
Şu zavallıların söylediğine bakın; harfler Arap'ınmış.
Be hey gafil..!
Yüzyıllardır atalarından torunlarına olan iletişimi sağlayan harfler bizim değil, Araplarındır da, bir gecede cebren ve hile ile dayatılan Latin harfleri bizim midir?
Cemil Meriç haklı.
İdeoloji böyle bir şey, sahiden deli gömleği.
Bir kez taktın mı sırtına, çıkaramıyorsun da ..!
Çıkar arkadaş, çıkar.
Harf inkılabı, herhangi bir inkılaptan ibaret değildir.
O değişen harflerle birlikte, bizim hafızamız da gitti.
Haberin var mı, milyonlarca cilt kitap yakıldı, bir kısmı seçilerek tren katarlarında Batıya götürüldü..!
Bilgi, birikim, ilim, irfan, iz’an, incelik, sanat, estetik, nezaket ve bizi biz yapan bütün değerlerle aramıza duvar ördüler.
İstanbul’un Fatih’i, Sultan Fatih ile Kudüs’ün Fatih’i Sultan Selahaddin’in ve onların torunlarının birbirleriyle olan bağlarını kopardılar.
Elli yıldır kendi paramızla, kendi dağlarımızı bombalamamızın sebebini nerede arıyorsun?
Semerkant’ı ve Buhara’yı Malazgirt’e, Kudüs’e, Medine’ye ve nihayet Mekke’ye bağlayan bağı çözdüler bir Kasım 1928’de.
Şimdi biz; 90 yıldır el yordamıyla, tercümelerle ve dahası boyası akmış, kenarları yakılmış fotokopi kâğıtlarından ve dedelerimizin toprağa gömerek kurtardığı, yarısı çürümüş kitaplara bakarak kimliğimizi keşfetmeğe çalışıyoruz.
01 Kasım 1928; sadece, bir harf değişiminin tarihi değil, idrak sorunu ve kıtlığı olmayanlar için, konuyu anlayanlar için, bir milletin alfabesini değiştirmek, o milletin geçmişine müdahaledir, hafızanın silinmesi ve kimyasının bozulmasıdır.
https://www.haber7.com/yazarlar/ferman-karacam/3473783-koca-bir-milletin-hafizasini-sildiler