Lozan Konferansı, tam 101 yıl önce Birinci Dünya Savaşı’nın sona erdirilmesinde ve kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin tayin edilmesinde önemli kararların alındığı bir toplantıydı.
Konferansın bitişi Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmasıyla olmuştur.
İsviçre’de Türk temsilcilerin yanı sıra birçok devletten temsilciler bulunuyordu. Konferansa katılan devletler arasında diplomatik müzakereler yürütülmüştür. İngiltere, İtalya, Fransa ve Yunanistan’dan oluşan İtilaf devletleri kendileri için doğuda barış sağlamak, Türkiye’yi temsil eden TBMM hükûmeti ise bağımsız yeni devleti tüm dünyaya kabul ettirmek istiyordu.
Türk ordusu 30 Ağustos 1922’de Yunan ordusuna karşı zafer elde etmiş, akabinde Mudanya Mütarekesi imzalanmıştı. Kurtuluş Savaşı’nın askeri safhası bitmiş, diplomatik safhasına geçilmişti. Kısaca, Lozan Konferansı’na giden sürecin kilometre taşları oluşmuştu.
Türk heyetini Lozan’da diğer devletlere karşı zorlu bir sınav bekliyordu. Lozan öncesi ülke içerisinde yaşanan hususlar hükûmeti haliyle etkiliyordu. Osmanlı’da saltanatın kaldırılması, kimi konularda iç muhalif tutum ve yeni devlet kurulumunda yaşanan sancılı politik atmosfer bu hususlardan bazılarıydı.
Heyetimiz kapitülasyonlara ve Ermenilere toprak verilmesine ilkesel olarak karşı çıkıyordu. Bunun yanında, Boğazların rejimi ve Musul meselesi olabildiğinde kendi lehimize çevrilmesi isteniliyordu. Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan Musul, doğal kaynakları ve sosyolojik yapısı açısından önem verilen bir konuydu.
Türkiye, Irak ve Boğazlar sorunlarının çözülememesi durumuna karşın askeri taarruzu masada bir seçenek olarak tutuyordu. Yaklaşık 10 yıl bilfiil yedi düvele karşı savaşan ordu ve millet yorgundu. Biz yorgunduk, diğer devletler de bizim kadar yorgundu. Kısaca, yeni bir savaş kimsenin istemediği bir serüvendi.
Diplomatik girişimler sonuna kadar kullanılacaktı. Konferansta bu konular çözüme kavuşturulamamış, sonrasında ele alınması kararlaştırılmıştı. Musul meselesi Milletler Cemiyeti’nde, Boğazlar konusu da Montrö Konferansı’nda çözüme kavuşturulmuştur.
Askeri zafer kazanılmış, sırada siyasi yapı ve sınırlar tescillenecekti. Ya sonrası? Uzun savaştan çıkmış bir devleti tekrardan inşa etmek ve kalkındırmak şarttı. Osmanlı zamanında Türk insanının ayağına pranga olan kapitülasyonlardan bir an önce kurtulmak gerekiyordu. Yeni neslin geleceğine ipotek koydurmamak için siyasi bağımsızlık kadar iktisadi bağımsızlık da kırmızı çizgimizdi. Kararlı duruş kapitülasyonların kaldırılmasını sağlamıştı.
TBMM hükûmeti Lozan ile birlikte birçok konuyu çözüme kavuşturmuş. Yeni Türk devletinin siyasi varlığı ve bağımsızlığı uluslararası arenada diğer devletler tarafından kabul edilmiş ve onaylanmıştır. Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra o dönemdeki savaş sarmalından çıkılmış. Geleceği inşa etmek felsefesiyle halkın ve ülkenin refaha erişmesi için çalışmalar başlatılmıştı.
Kurtuluş Savaşı’nda elde edilen askeri zaferin diplomatik, ekonomik ve hukuki alanda tescili olarak yorumlayacağımız Lozan Barış Antlaşması, günün koşullarında eldeki sınırlı imkânlarla bir nevi başarı kabul edilebilir. Türkiye’nin Lozan’da edindiği kazanımları eksik bulan ve eleştirenler olacaktır elbet. O zamanki devletler arasındaki güç ilişkilerinin ayrıntılı değerlendirilmesi, kuruluş aşamasındaki yeni devletin yaşadığı zorlukların irdelenmesi ve halkın beklentilerinin neler olduğuna bakılması eleştirel görüşlere açıklayıcı nitelikte cevaplar ortaya koyabilir.