802-508-7352

Taha Akyol


‘Mustafa Kemal’in askerleri’

Ordular böyle geleneklere sahip olarak güçlü bir aidiyet şuuru ve kültürel derinlik yaratırlar. Bu defa, tören bittikten sonra, teğmenler kılıç çekip “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmışlar ve eski bir yemin metnini tekrarlamışlardı. Özel bir kamera kaydetmiş, sosyal medyaya yansıyınca Türkiye’nin gündemine oturmuştu.


Olay malum. 30 Ağustos Zafer kutlamaları gününde Harbiye Sancak Devir Teslim ve Mezuniyet Töreni yapılır, Cumhurbaşkanları da katılır.

Ordular böyle geleneklere sahip olarak güçlü bir aidiyet şuuru ve kültürel derinlik yaratırlar.

Bu defa, tören bittikten sonra, teğmenler kılıç çekip “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmışlar ve eski bir yemin metnini tekrarlamışlardı.

Özel bir kamera kaydetmiş, sosyal medyaya yansıyınca Türkiye’nin gündemine oturmuştu.

İlk tepkilerde DEM dışında bütün partiler genç teğmenlere sahip çıkmışlardı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, teğmenlerin davranışını onaylayan acıkmalar yapmışlardı.

Sonra, AK Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı Veli Böke “Adı konmamış darbe. Küçük yılanlar devletin gerçek kılıcını görmeli” diye sözler sarfetmişti! (1 Eylül 2024)

Bu nasıl söz böyle, “yılan”!

ERDOĞAN’IN SÖZLERİ

Genel Başkan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir hafta sonra şu açıklamayı yapacaktı:

“Bu kılıçları kime çekiyorsun?.. Kara Kuvvetleri ile görüşmelerimizi yaptık. Bunların süratle temizlenmesi için adımlarımızı atıyoruz." (7 Eylül 2024)

Ve Milli Savunma Bakanlığı, kararı açıkladı: Teğmenler Ebru Eroğlu, İzzet Talip Akarsu, Serhat Gündar, Deniz Demirtaş, Batuhan Gazi Kılıç ile disiplin âmirleri Albay Alper Topsakal, Yarbay Halit Türkoğlu ve Binbaşı Murat Öztürk ordudan atıldılar. (31 Ocak)

Cumhurbaşkanı’nın “bunları temizleme” açıklaması olmasaydı, sonuç böyle olur muydu?

MSB Yüksek Disiplin Kurulu, ihraç kararını 4 üyenin muhalefetine karşı 5 oyla, tek oy farkıyla almış…

Cumhurbaşkanı böyle bir açıklama yapmak gerine, “olayın TSK’nin iç meselesi olduğunu, kanun ve TSK’nın geleneklerine göre askeri yetkililerin karar vereceğini” söyleseydi ve talimatını da böyle verseydi daha doğru olurdu. Hem siyaseten, hem Silahlı Kuvvetler’in iç işleyişi ve siyaset dışı görünümünün korunması bakamından...

ASKER VE SİYASET

Teğmenlerin avukatı, disiplin kararının ihraç yönünde olması için baskı yapıldığını, disiplin âmirlerinin ilk ifadelerinin dosyadan çıkarıldığını, bir general hakkında suç duyurusunda bulunduğunu söylüyor.

Emekli askeri savcı Ahmet Zeki Üçok, teğmenleri korumadıkları için Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Genelkurmay Başkanı Org. Metin Gürak, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Serdar Bayraktaroğlu hakkında, “gördüğümüzde sırtımızı döneceğiz” diye açıklama yaptı.

İhraç kararı siyasi tartışmaları ise büsbütün körükledi.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin nasıl yıpratıcı bir tartışmanın konusu durumunda kaldığını görüyorsunuz.

Tartışmalar uzun süre devam edeceğe de benziyor. En azından, idari yargıda itiraz sürecini yaşayacağız.

Tarihimiz, Silahlı Kuvvetlerin ister kendi içinde siyasi görüş farkları yüzünden, ister siyasi kutuplaşmalara konu haline gelmesi yüzünden nasıl yıprandığını gösteren ibretlerle doludur.

PARTİLİ CUMHURBAŞKANI

Ben Disiplin Kurulu üyesi olsaydım, “ihraç” değil, ihtar, uyarı, kınama, sicile işleme vb. gibi bir disiplin cezası verilmesi yönünde oy kullanırdım. Çünkü disiplinsiz bir davranış olduğu kesindir. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı, kelime anlamlarının ötesinde, siyasi bir slogandır. Hangi kesimlerce kullanıldığını bilmeyen yoktur.

İhraç ise gençlerin geleceği bakımından “ölçüsüz” bir ceza olduğu gibi siyasi tartışmaları da körükledi.

Orduya siyaset gölgesinin asla düşürülmemesi lazım. Bu bakımdan partili Cumhurbaşkanı konuya “ordunun iç işi” diye bakmalı, kendisi bir karar açıklamaksızın askeri yetkililerin karar vereceğini söylemeliydi.

Tören konuşmasında Cumhurbaşkanı’nın “eski Türkiye artıkları” gibi siyasi içerikli sözler sarfetmesi de yanlıştı. Harbiye’den mezun tarihî şahsiyetleri sayarken Fethi Okyar’dan bahsedip de Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’yı anmaması da siyasi bir davranıştı.

Netice: Tanzimat reformlarının mimarı büyük hukukçu Cevdet Paşa, gayenin “devlet-i muntazama”, yani şirazesinden çıkmış Osmanlı’nın “düzenli devlet” haline gelmesi olduğunu yazmıştı. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki zabıtlarda da aynı kavram görülür.

Düzenli devlet, yani kurallar ve kurumlar devleti.

Bu olmadan gelişmiş ülke olamıyoruz işte.

https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/mustafa-kemalin-askerleri-1602733