802-508-7352

Ahmet Taşgetiren


Nasıl bir Türkiye?

Meydan meydan dolaşıyordu Anadolu’da… Büyük ve coşkulu kitlelerle buluşuyordu. Siyaseti biraz okuyabilenler bu gelişin başka bir geliş olduğunu görüyorlardı. Hani biraz da Erdoğan’ın ilk sıralardaki gelişi gibi…


Ekrem İmamoğlu.

O, siyasette üç kere Erdoğan’ı yenen insan. Evet, Erdoğan değildi karşısındaki rakip ama Erdoğan’ın meydan meydan dolaşarak desteklediği adaylardı.

Şimdi de Cumhurbaşkanı adayı olarak karşısına çıkacaktı Erdoğan’ın… Şayet Erdoğan aday olabilirse…

23 Mart’ta, yani önümüzdeki Pazar günü ön seçim yapılacaktı.

Meydan meydan dolaşıyordu Anadolu’da… Büyük ve coşkulu kitlelerle buluşuyordu. Siyaseti biraz okuyabilenler bu gelişin başka bir geliş olduğunu görüyorlardı. Hani biraz da Erdoğan’ın ilk sıralardaki gelişi gibi…

Erdoğan da öyle mi okuyordu? Erdoğan aday olup da İmamoğlu’na bir kere daha yenilmeyi, siyasete yenilerek nokta koymayı göze alır mıydı?

Kim bilir belki de “Milletin kararı, der, siyasette yenmek de var yenilmek de” der, bugüne kadarki statülerle yetinirdi.

Üstelik ülke tam da “İç cephe tahkimi” gibi gerekçelerle “Terörist başı” ile diyaloga geçildiği bir sürecin içindeydi. “Çanakkale ruhu etrafında halkın her renginin kucaklaşması”ndan söz ediliyordu.

18 Mart akşamüzeri, İstanbul Üniversitesi tarafından İmamoğlu’nun 30 yıl önce İşletme Fakültesi’nden aldığı diploması iptal edildi. Bu “Cumhurbaşkanı adaylığı”na karşı vurulmuş bir darbe idi. Çünkü üniversite diploması olmayan Cumhurbaşkanı seçilemezdi.

Nokta atış! Müthiş!

Devlet çalışıyor!

Hangi devlet?

Gece boyunca tv kanalları bunu tartıştı. Herkes operasyonu doğru anladı, bu, netice itibariyle İmamoğlu’na yönelik yol kesiciliği idi.

Ama “Turpun büyüğü heybede idi daha.”

Sabah İstanbul, “Darbe sabahı”na uyanır gibi uyandı. İmamoğlu dahil 106 kişi için “gözaltı kararı” çıkmıştı Başsavcılık’tan… İmamoğlu’na “Suç örgütü lideri” payı çıkarılmıştı. İki dosya vardı, biri “Kent uzlaşısı”ndan terör iltisakı iddiası, diğeri “çıkar amaçlı örgütleşme” iddiasıydı.

Böyle durumlarda polisler şafak vakti (Ramazan’da sahur vaktidir bu) ev basar, “Hadi gidiyoruz” derdi. Öyle yaptılar İmamoğlu için de… Diğer 105 kişi için de…

Emekliliğinden 17 ay sonra 2010 yılında bir gün (6 Ocak) İlker Başbuğ “Terör örgütü lideri” suçlaması ile tutuklanacaktı. Bizde “Yargının kestiği parmak acır mıydı acımaz mıydı” bilinmez ama, Başbuğ o cezaevine giderken "Türkiye Cumhuriyetinin 26'ncı Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanmıştır. Takdir yüce Türk milletinindir" diyebilecekti. FETÖ yargıçlarının kılıcı çok keskindi o gün. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Tutuklu yargılanmayı doğru bulmuyorum” diyebilecek ama Başbuğ’un, kendi ifadesiyle “Hayatından 26 ayın çalınması”na mani olamayacaktı. “Olmayacaktı” mı demeliydim? Yargı bağımsızdı ya…

Bahçeli dün “Yargı bağımsız” diye açıklama yapmış…

Biz Yargı’nın ne kadar bağımsız olduğunu en çok böyle olağanüstü durumlarda test imkânı buluruz.

Dün İstanbul’daydı olağanüstü görüntüler… Van’da, Diyarbakır’da, ne bileyim Doğu -Güneydoğu’nun il – ilçelerinde rutin olan “olağanüstü uygulamalar” İstanbul’daydı. 4 gün süreyle her türlü gösteri – eylem yasaklandı Valilikçe… Yollar kesildi, metro hatları sınırlandı, sosyal medya iletişimi kısıtlandı vs…

Bir yandan “Gezi soruşturması” sürmekteymiş… Menajer Ayşe Barım “rekabeti ihlâl”den gözaltına alınmış, sonra “Gezi iltisakı”ndan tutuklanmıştı. 12 yıl sonra… Başka oyuncular için soruşturma sürmekteydi. En son gazeteci İsmail Saymaz’a geldi ucu… Furyada gözaltına alındı. “Muhalefete çökme” sürecinde mi Türkiye… “İstanbul’a kayyım ataması ne zaman” diye konuşuluyor piyasada…

Bir de kayım atanırsa 16 milyonluk şehre, var ya… Memleketin hali tam ibretlik olur “demokrasi standardı” itibariyle… İstanbul da kayyımlanırsa Türkiye için kaç adım kalır ki geride?

Devlet Bahçeli “Suçu sabit görülünceye kadar herkesin masum olduğu” ilkesini de kaydetmiş açıklamasında. Bizim memleket belki de en çok bu ilkenin ihlâl edildiği bir yargı düzenini icra edegeliyor. Bir kere şafak vakti ev basıp gözaltı uygulamak, masumiyet karinesinin canına okumak değilse nedir?

“Lekelenmeme hakkı”nın canına okumak hakeza…

Aslında birileri lekelemek de istiyor insanları, masumiyetlerini yok etmek de…

Kimin ne güvenliği var ki bu ülkede bunları gördükten sonra?

Meclis’te AKP grubu, İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği haberi üzerine ifade yerindeyse zil çalıp oynamışlar. “Suç örgütü lideri” suçlaması ve gözaltı kararı haberi onları nasıl çıldırtır tahmin etmek zor değil.

Canım Türkiye…

Darbeleri tanırsın, Başbakanların, Bakanların idam edilmesini tanırsın, bu dönemlerde Yargı’nın nasıl çalıştığını tanırsın…

Gene de “Adalet’e güven”ini kaybetmezsin.

Dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözünün bin kere pürtleyeceğini biliyor olmana rağmen…

“Bizimkiler….” vardı bir, “Bizimkiler…” Adaletsizliklerden en çok onlar mağdur olmuşlardı.

Şimdi o “Bizimkiler”in zamanı… “Kumpas”lar da onların zamanında yaşandı, “Kumpas”ların arkasındakiler de onlar oldu. Bazen timsah göz yaşları döktüler… Ama “Adaletsizlik – insanların yaşadığı acılar - zulümler” bir “Vebal yükü” gibi yüklendi sırtlarına…

İçleri rahat mıdır? Kıs kıs gülmekte midirler “Harp hiledir” düstûrunu kutsallaştırarak? Kitleler içine sindirmekte midir çarpıklıkları sadece “Bizimkiler”in iktidarı devam etsin diye?

“Bizimkiler” hâlâ “Bizimkiler” midir sahiden? Yoksa Yaradan’ın huzuruna götürülemeyecek dosyalar kalpleri bürümüş müdür?

Bu İstanbul’u beğeniyor musunuz beyler?

https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/darbe-sabahi-gibi-1603242