Dünya’nın daha yaşanılabilir olması için sözlerimize dikkat göstermeye ne dersiniz?
Maddi varlıkları, işlerimizi, hobilerimizi kontrol etmeyi önemsiyoruz. Ya sözlerimizi?
Ah sözlere bir özen göstersek…
Pire için yorganlar yakılmasa, aradaki köprüler yıkılmasa…
İşte o zaman aşklar, arkadaşlıklar, ortaklıklar yarım kalır mıydı hiç?
Çok kızdın, haykırdın, saygı sınırlarını zorladın…
Bitirdin, çektin, gittin…Sonra ne oldu?
***
Yeni yollar, yeni işler, yeni aşklar…
Kendini avuttun her şey daha iyi olacak dedin.
Yürüdüğün yol bakalım seni beklediğin yere ulaştırabilecek mi?
Tut ki yollar yarım kaldı, işler sarpa sardı…
Pişmanlık su yüzüne çıkacak, bulunduğun çiçekli bahçedeki o eşsiz güzellikler aklına gelecek…
“Roma bir günde kurulmadı” ifadesi Roma İmparatorluğu’nu kasteder. Fakat sözün kullanımı günlük hayatta görkemli işlerin ve büyük başarıların zaman alabileceği, yoğun emekle bir şeylerin inşa edilebileceğini anlatır bizlere.
Birçok işte olduğu gibi el işçiliğinde de ciddi bir emek söz konusudur.
***
Kil ve çamur ile yapılmış el işi vazoları ve saksıları aklımıza getirelim.
Ustalar kapsamlı bir hazırlık evresinden sonra çamura ve kile tüm dikkatiyle şekil vermeye başlar.
Şekil alan nesne daha sonra fırınlarda ısıtılır. Fırında ısıtma işlemi devam ederken kömürle ve odunla o ateşi de harlamak gerekir.
Fırından çıkan nesnelere süsleme teknikleri vasıtasıyla sanat katılır.
Sonrasında birçok ilave teknik ile nesnenin dayanıklılığı artırılır ve estetik değerleri yükseltilir.
En sonunda boyama metoduna geçilerek işlem nihai hâle getirilir.
***
İşlem bitti derken bu ürünün pazarlanması zarureti ortaya çıkar.
Bin bir emeğin üstüne bu ürünleri çarşıda, pazarda sergilemeye başlarsın.
Ürünü beğenen bir müşteri kendini gösterir. Topraktan vazoyu satın alır ve onu evine götürür.
Vazo asıl mekânına ulaşmıştır…
Rengarenk çiçeklerle odanın mimarisinde güzel bir uyum oluşturmuştur.
***
Küçücük dikkatsiz bir temas vazoyu masadan düşürmeye yeter…
Konuyu kendimle ilgili bir vazo hikâyesine bağlamak istiyorum.
İlkokul birinci sınıftaydım. Sınıf arkadaşımla ev ödevlerini yapmak için onlara gitmiştik.
O zamanlar futbolu çok seviyorduk. Yer ve zaman fark etmeden futbol oynamaya hazırdık.
Dersleri tamamlamadan evin salonunda futbol oynamaya koyulduk.
Bir hışımla sandalyelerden kaleleri kurduk.
Arkadaşım hemen bir top buldu ve maça başladık.
Tuttuğumuz takımları temsil ediyorduk sanki.
Minik bir derbi başlamıştı…
Kıran kırana bir mücadeleydi.
Aklımızda sadece gol atmak ve kazanmak vardı.
Heyecanın tavan yaptığı minik derbimizde ikimizden biri topa sert vurmuş ve köşede duran vazoya isabet etmişti.
Köşede sakin sakin duran vazo yere düşüp paramparça olmuştu.
Dış şartlardan kaynaklı husustan dolayı maçı iptal edip vazoyu tamire yönelmiştik.
***
Arkadaşımın ebeveynleri eve gelmeden bu vazoyu tamir etmek zorundaydık.
Kimse bu vazonun düşüp kırıldığını anlamamalıydı.
Hemen bir yapıştırıcı ve bant bulmuştuk. Yapıştırıcının içinde çok az kalmıştı. Tüm vazoya yetmeyeceği belliydi. Kalan kısmı da bantlamak gerekirdi.
***
Kırk yıllık ustalara taş çıkarırcasına el birliğiyle vazoyu yapıştırdık.
Yapıştırıcı kullandığımız yerler yamuk duruyor, bantlanan yerler ise çok parlıyordu.
Her şeye rağmen elimizden gelenin en iyisini yapmıştık.
Çocuk olduğumuz için duruma pembe gözlüklerle bakıyorduk.
Parçalar birleştiği için sorunu çözdüğümüze kanaat getirdik.
***
Akşam olunca eve gelen ebeveynler vazoya bir şeyler olduğunu fark etmişler.
Sonrasında sakin sakin duran, kimseye karışmayan, ortamı süsleyen vazo kendini apar topar çöp kenarında bulmuş.
Tabii bunları ertesi gün arkadaşımdan öğrendim.
***
Vazo örneğini göz önünde bulundurarak büyük emek verilen işlerde ve ilişkilerde ufak bir dikkatsiz söz veya davranış bazı şeyleri paramparça edebilir.
Düşen vazonun parçalarını istediğin kadar al yapıştır…
Eskisi gibi ne yazık ki olamaz…
***
Görevlerimizde, işlerimizde, aşklarımızda, arkadaşlıklarımızda karşımızdaki kişilere bırakın vazoyu sanki nadide bir pırlantaymışlar gibi yaklaşmalıyız…
Sadece tek şansımız varmış gibi seçmeliyiz sözlerimizi…
Lütfen pırlantayı yere düşürmeyelim…