Arslan Bulut

Şimdi de sırada milyonlarca Afrikalı var!

Birbirleriyle her konuda birebir uyum içerisinde olmadığı belirgin olan ve kolaycılıkla aşırı sağ diye tanımlanan bu partilerin hepsinin seçmen tabanları göreceli fakir kesimler.


Arslan Bulut


Şimdi de sırada milyonlarca Afrikalı var!

Birbirleriyle her konuda birebir uyum içerisinde olmadığı belirgin olan ve kolaycılıkla aşırı sağ diye tanımlanan bu partilerin hepsinin seçmen tabanları göreceli fakir kesimler.


Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları, Türkiye’de doğru anlaşılamadı. Bunun sebebini Prof. Dr. Hasan Ünal, “Avrupa’da siyasal deprem” başlığı altında inceledi:

“Batı’dan aldığı haber ve yorumları süzgeçten geçirme aşamasına (henüz) gelemeyen belki gelmek de istemeyen Türk medyasına göre bu partilerin hepsi aşırı sağ.

Bu yaftalama aslında Amerika ve Avrupa’daki neoliberal düzenin sahiplerinin ve o düzenden beslenenlerin uydurduğu bir şey olsa gerek.

Birbirleriyle her konuda birebir uyum içerisinde olmadığı belirgin olan ve kolaycılıkla aşırı sağ diye tanımlanan bu partilerin hepsinin seçmen tabanları göreceli fakir kesimler. Uluslararası ilişkiler açısından ele alındığında, İtalya’da iktidarda olan Giorgiana Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri (Brothers of Italy) partisi hariç hemen hepsi Ukrayna savaşının sürdürülmesine karşı görünüyor; çünkü bu savaş Avrupa ekonomilerini kelimenin tam anlamıyla alt-üst etmiş durumda.

Yükselen siyasal partilerin ortak özelliklerinden birisi de göç ve göçmen karşıtlığı.

Avrupa Birliği konusunda tamamen, büyük ölçüde veya kısmen karşıt bir tutum içindeler.

Söz konusu partilerin neredeyse hepsinde Amerika karşıtlığı dikkat çekiyor.”

***

Harici.com’da yayınlanan yazısında Hasan Ünal, “Peş peşe gelmesi beklenen genel parlamento seçimlerinde de benzeri sonuçlar ortaya çıkarsa başka bir Avrupa, başka bir AB ve hatta Trump’ın Vaşington’da iktidar olmasıyla da birleşirse başka bir transatlantik düzeninden bahsetmek durumunda kalabiliriz.

Durum böyleyken Türk liderlerin sakız çiğner gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinden dönmeyeceğini, sapmayacağını söylemeye devam etmesinin stratejik gelecek planlaması açısından hemen hemen hiçbir ciddiyeti olmadığı ortada.

Bunun yerine gelişmeleri yakından takip ederek seçenekler üretmeye çalışmak lazım gelebilir. Örneğin kısa vadede kaçak göçmenlere dair AB ile imzaladığımız geri dönüş anlaşması veya orta vadede üye olmadığımız halde AB ile oluşturduğumuz gümrük birliği gibi konularda ne yapacağımıza yoğunlaşmak çok daha anlamlı ve faydalı olabilir.” tespitlerini yaptı.

***

Gazeteci Mehmet Ali Güller ise Cumhuriyet’teki yazısında “Erdoğan G7'ye neden davet edildi?” sorusuna cevap ararken Akdeniz ve Afrika odaklı AB Küresel Geçit Projesi’nin Türkiye gibi diğer kilit aktörlerle olan güçlü ilişkilere de dayandığını, AB’nin bu projeyi Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne karşı geliştirmek istediğini ama bunu pek başaramadığını yazdı.

Güller, “Göç kriziyle karşı karşıya olan ülkelerin ilk görüşmek istediği adres, haliyle bir süredir AKP hükümetiydi. Çünkü iktidar AB’den aldığı fonlar karşılığında Türkiye’yi Avrupa önünde bir ‘tampon ülke’ yaparak uluslararası model oluşturmuştu. AB, bazı Afrika ülkelerine de bu modeli uygulamak istiyordu.

İşte Erdoğan’ın Meloni tarafından G7 zirvesine davet edilmesinin öncelikli nedeni göç konusuydu. Ancak fazlasının da olduğu anlaşılıyor.

Erdoğan, G7’ye davet edilerek ve ‘geniş G7’ aile fotoğrafına dahil edilerek Türkiye’ye yerinin ‘Batı kampı’ olduğu hatırlatılmaktadır. Hakan Fidan’ın Çin ziyareti, orada verdiği mesajlar, Rusya’daki BRICS toplantısına katılması sadece AKP’nin ideolojik amiral gemisi Yeni Şafak’ı, AKP’nin Atlantik takımını, CHP’li Namık Tan’ı değil, elbette ve öncelikle Washington’u rahatsız etti çünkü...” dedi.

***

Görüldüğü gibi, olaylar nasıl gelişirse gelişsin, Avrupa Birliği ve G-7 ülkeleri, Türkiye’nin kendi kapılarından uzaklaşmasını kesinlikle istemiyor. Alman karikatürcüler, Türkiye’yi AB evinin önündeki köpek kulübesi olarak çizmişti ama bu bile, Türkiye’deki siyasi liderleri, AB kapısından koparamadı!

Şimdi başta İtalya olmak üzere, AB ülkeleri, milyonlarca Afrikalı göçmeni, Kuzey Afrika’da tutmak için fon oluşturuyor ama Türkiye’yi yöneten siyasi kadro veya yönetmeye aday olanlar, nüfus yapısı tamamen değişsin diye onları da Türkiye’ye kabul edebilir!

***

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, "Türkiye'nin 2050 yılındaki nüfusu 105 milyon, gelecek bir o kadar misafirimizi de düşünürsek 210 milyon. Bu nüfusun gıda ve ihtiyacını karşılamamız gerekecek." demişti de tepkiler üzerine “turistleri kastettim” açıklaması yapmıştı.

Bu söz ne amaçla söylenmiş olursa olsun, Suriyeliler ve Afganlardan sonra sırada milyonlarca Afrikalının beklediği biliniyor. AB, Afrikalıları Kuzey Afrika’da tutmak istiyor ama bir kısmının da Türkiye’ye gönderilmesi söz konusu olabilir!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/simdi-de-sirada-milyonlarca-afrikali-var-810300h.htm