802-508-7352

Ahmet Taşgetiren


Siyasi roller – seç beğen al

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir numaralı hedef. Hem makamına talep var, hem yaşanan olağanüstü süreçten sorumlu tutuluyor. Erdoğan’a yönelik suçlama az-buz değil. “Rakibini saf dışı bırakmak için “Devleti kullanmak.”


12 Mart Muhtırasından sonra Demirel “şapkasını alıp ayrıldı” Başbakanlıktan… “Niye ayrıldın” diye eleştirildi. “Ne yapsaydım, dedi, 27 Mayıs’tan beri Başbakanların odasında bir darağacı gölgesi vardır hep.”

Sonra meydanlara çıktı, 12 Martçılara da, onlarla işbirliği yapan siyasi kadrolara da ülkeyi dar etti. En son, Muhtıra’nın altında imzası olan ve Cumhurbaşkanı olmak isteyen Faruk Gürler’e Meclis’te dramatik bir yenilgi yaşatacak olan da Demirel idi.

12 Eylül Demirel’i Zincirbozan’a sürgün etti. Diğer liderler de sürgünden nasibini aldı.

O zaman siyasileri kamuoyuna taşıyacak sosyal medya yoktu. Kaldı ki yönetimde 5’li askeri cunta vardı. Kanun onlardı. Demirel bu dönemde Nazlı Ilıcak’ın göze alışı ile “Bir bilen” olarak medyaya taşındı.

Demirel 6 kere gidip 7 kere gelebilen bir siyasetçi olarak en nihayet Cumhurbaşkanı olacaktı.

Türkiye siyaseti böyle engelli koşu niteliğindedir.

Bugüne bakar mısınız?

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı cezaevinde. Cumhurbaşkanlığı için şart olan üniversite diploması iptal edilmiş durumda.

İktidarda Cumhur İttifakı var ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ülkeyi yönetiyor.

Cumhurbaşkanı, olağanüstü yetkileri haiz. Tayyip Erdoğan’dan başkasına verilirse çok tehlikeli olacağı kanaatine bizzat Erdoğan’ı destekleyenlerin inandığı yetkiler bunlar. Yargı güya bağımsız, Yasama güya bağımsız, yürütme zaten Cumhurbaşkanı’nın ana misyonu. “Güya”lar, Yargı’nın ve Yasama’nın bir ucu Cumhurbaşkanı’nın yetkileri içinde yer aldığı için “Güya” oluyor.

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, partisi ile birlikte, ana rakibinin iradesi ile yolunun kesildiğini iddia ediyor.

İmamoğlu…

Üzerine diploma iptalinden öte “yolsuzluk ve terörle iş birliği” yaftaları yapıştırılmış halde, Cezaevinden kuşatmayı yarmaya çalışıyor.

Özgür Özel, CHP’nin genel başkanı…

Hem İmamoğlu’na hem CHP’ye yönelik kuşatmayı yarmaya çalışıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir numaralı hedef. Hem makamına talep var, hem yaşanan olağanüstü süreçten sorumlu tutuluyor.

Erdoğan’a yönelik suçlama az-buz değil. “Rakibini saf dışı bırakmak için “Devleti kullanmak.”

Bu bütün dünyada sıkıntılı bir rol. Darbecilerden biraz beride ama demokratik liderlikten çok uzakta…

Tayyip Erdoğan’ın böyle bir rol içinde tanımlanmaktan rahatsız olması gerekir.

Ama süreç oraya geldi. Yargı durumdan vazife mi çıkardı, üniversite bürokrasisi, yukardan gelen irade ile mi hareket etti, böyle durumlarda bunların hepsinin akla gelmemesi imkânsız.

Demirel’in 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül darbesi sonrası, hatta yasakların kaldırılması referandumundaki performansını hatırlıyorum, dar etmişti askerlere ülkeyi ve Özal’ı bunaltmıştı yasaklara sahip çıktığı için…

Dar etmenin kendisi için nasıl bir çetin mücadele anlamına geldiğini ise kendisi bilir.

Şimdi…

İmamoğlu ve CHP (bugünkü olağanüstü Kurultay’da yeniden seçilmesi kesin gözüken Özgür Özel) “19 Mart darbesi” diye niteledi süreci ve en yüksek perdeden mücadele başlattı.

Aslında İmamoğlu, 19 Mart’a gelinceye kadar, muhtemelen olanları tahmin ederek, meydanlara çıkmış ve Erdoğan’ı hedefe koyarak çetin bir söylem geliştirmişti.

19 Mart’ta diploma iptalinin ardından cezaevine kondu.

Ondan sonra da, Saraçhane’den başlayıp Maltepe ile devam edip, boykotla yükselen bir mücadele dalgasını başlattı İmamoğlu – Özel birlikteliği… Bugünkü kurultay, iktidarın CHP içine yönelik hamlesini püskürtmeyi ve partinin kendi iç bütünlüğünü sağlamayı amaçlıyor.

Soru şu:

İmamoğlu cezaevinden nasıl çıkacak, diploma iptali nasıl iptal edilecek?

İkisi de, şayet Erdoğan’dan “Hadi centilmence yarışalım” türünden bir çıkış gelmezse akıbeti belirsiz uzun bir yargı sürecini kaçınılmaz kılıyor.

CHP her gün biraz daha yükselttiği eylemlerle Cumhurbaşkanı adayını iktidarın elinden söküp almak ve diploma iptalini iptal ettirmek istiyor. Bunları başarmak Cumhurbaşkanlığı mücadelesinde de ipi göğüslemeyi getirir gibi düşünülüyor.

Anadolu’ya da yayılacak meydan mitingleri, belki boykot gibi başka yöntemler, ülke çapında yüksek tansiyon anlamına da geliyor.

Hatırlıyorum 12 Mart’cılar da 12 Eylül’cüler de, sonraları Özal da çok darlanmıştı Demirel muhalefeti karşısında…

Bir yasağı sürdürmek…” sevimli bir iş değil. “Baskıcı” görünüyorsunuz. “Devlet gücünü kendi çıkarlarınız için kullanıyor” görünüyorsunuz. “Otoriter, totaliter vs…” her türlü olumsuz sıfat isminizin önüne - arkasına yapıştırılıyor. Dünya isminize burun kıvırmaya başlıyor. (The Guardian'ın haftalık dergisi The Guardian Weekly, "Türk demokrasisinin sonu mu?" manşetiyle çıkıyor) iyi mi?

Baykal Erdoğan’ın önünü açtı, tarihe geçti.

Erdoğan şu anda “Rakibinin önünü kesen” bir görüntü içinde…

Türkiye’nin “kırılgan bir ekonomi” ile “yüksek tansiyon içinde” ilerlemesine ne demeli?

Cumhurbaşkanlığı hesaplaşması ile ülkenin ödeyeceği bedelin sorumlusu kim olacak?

Boykotun bedeli paylaşılamadı örnek olarak, ama sonunda “İki yıldan bu yana ödenen bedel boşa gitti” dendi 19 Mart’la başlayan süreçte…

27 Mayıscılar”, “12 Martcılar”, “12 Eylülcüler” vardı siyasi tarihimizde, şimdi artık bir de “19 Martcılar” var. Bir an önce çıkılmazsa bu tanımlamanın çerçevesinden, “Muhafazakâr demokrat” tanımlaması artık çok başka yere konacak…

https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/siyasi-roller-sec-begen-al-1603444