Dünya edebiyatının en göz alıcı eserlerinden biri, Rusların ‘şairlerin şairi’ sıfatıyla andıkları Boris Pasternak’ın Doktor Jivago adlı romanıdır. Sonraları başrollerinde Mısırlı Ömer Şerif ile Julie Christie’nin yer aldıkları filmi de beş Oscar ödülüne layık görülmüştü.
Pasternak’ı ve romanını anmamın sebebini biraz sonra anlayacaksınız.
Suya sabuna fazla dokunmamasına rağmen, edebiyat dergisi -Noviy Mir- Sovyet ideolojisine uygun bulmadığı için yayınlamayınca, Pasternak romanını gizlice İtalya’ya göndermişti. Yazılmasından üç yıl sonra (1957) İtalya’da yayınlanıp çeşitli dillere çevrilen roman bugün bile beğeniyle okunuyor.
İsveç Akademisi tarafından Nobel’e layık görülen (1958) Pasternak, ödülü, Sovyet yönetiminin baskıları sonucu reddetmek zorunda kalmıştı.
O dönemde neler yaşandığını internet ansiklopedisinden aktarayım:
“25 Ekim 1958 günü, Nobel’i reddetmeden önce, Moskova Edebiyat Enstitüsü, tüm öğrencilerini, Pasternak’ı ve romanını kınayan bir dilekçe yazmaya ve Sovyetler Birliği’nden sürülmesi için bir gösteri düzenlemeye çağırmıştı. Pasternak, Nobel Ödülü’nü reddetmesine rağmen Sovyet basınında kınamalar devam ettiği ve sürgün edilmesi tehdidi sürdüğü için doğrudan Nikita Khrushchev’e yazdı ve anavatanından ayrılmasının kendisi için ölüm anlamına geleceğini söyledi. Bu mektup ve Hindistan Başbakanı Jawaharlal Nehru’nun müdahalesi sonucu yazar vatanından sürgün edilmedi.”
“Çok şükür bizde böyle şeyler olmuyor” demeye hazırlananları uyarırım: Bu tür olayların yaşanmasının eşiğine kadar geldik çünkü.
Saraçhane meydanında CHP tarafından düzenlenmiş gösteriyi aktarmakla görevli, çoğu foto-muhabiri olan yedi gazeteci, gözaltına alındı, tutuklandı, cezaevine gönderildi ve haklarında dava açıldı.
Haklarında yazılan iddianamede, gazetecilerin “Olay yerinde gazetecilik faaliyeti yürüttüklerine dair delil bulunmadığı için” beyanlarına itibar edilmediği kaydı var.
Sonunda avukatlarının itirazı üzerine tahliye edildi gazeteciler ama davaları devam edecek.
Haberlerde, adli kontrol şartıyla ev hapsinde, yurtdışına çıkma yasağı ve bilek kelepçesiyle mi serbest bırakıldıklarına dair bir ayrıntı bulamadım.
Gazeteciler Özlem Gürses, İsmail Saymaz, Murat Ağırel ve Timur Soykan ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılanlardan; bazısının ayak bileğinde kelepçe de var.
Yukarıda verdiğim Sovyet dönemi Rusyası örneğinde, yazarın eserinin yazıldığı dilde yayınının engellendiğini öğrendik; ancak dikkat ettiyseniz gözaltına alınmamış ve tutuklanmamıştı Pasternak…
[Sovyet yönetimi, Osmanlı padişahları gibi, beğenmediklerini sürgüne gönderiyordu; şimdi bizde yurtdışına çıkma yasağı konuluyor.]
Ellerinde fotoğraf makinaları olsa bile bulundukları yerde görev yapmak için bulunduklarını ispat etmelerinin gazetecilerden beklenmesi bir yenilik…
Bizim ülke için bile bir ilk bu.
Nuray Mert’in başına gelen ise artık vaka-i adiyeden sayılıyor…
Televizyon programlarından ve gazeteler ile dergilerde çıkan yazılardan tanınan bir yüz Nuray Mert. Profesör unvanıyla yıllarca İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci yetiştirdi.
AK Parti tabanı onu 28 Şubat sürecinde hakları ellerinden alınan genç kızlar için verdiği mücadeleden tanır.
Parti iktidar olduktan sonra düzdenlenen (2014) ‘Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu’nda en parlak tebliğlerden biri ona aitti.
Nuray Mert bu hafta içerisinde okurları karşısına bir veda yazısı ile çıktı.
Çeşitli dergiler yanında Radikal, Hürriyet, Sabah ve en son Cumhuriyet gazetelerinde köşesi olan ve görüşlerine tahammül edilemediği için her birinden kovulan Prof. Mert, son yıllarda okurlarıyla internet sitelerinde buluşuyordu.
Artık oralarda da yazmayacakmış…
“Veda ediyorum” yazısı ile sebebini izah ediyor.
Önce birbirine taban tabana zıt iki mecra kendisini hedef göstermiş. Kısa süre sonra, Suriye’nin Kürt bölgesine bir kadın gazeteciler ziyareti çerçevesinde, 2014 yılında çekilmiş bir fotoğrafa dayanarak, ‘silahlı örgüt üyeliği’ ithamı ile hakkında ağır ceza davası açıldığı tebliğini almış…
“2010 yılında, ‘Korkuyorum’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Şimdi de korkuyorum, asıl bu kez korkuyorum, hem de çok korkuyorum. Hem kendi adıma, hem ülkem adına korkuyorum” diyor veda yazısında Nuray Mert.
Bir düşünce insanının, hayatının her döneminde görüşlerini kamuoyuyla paylaşmış bir yazarın, iktidarlarının 23. yılında böyle hislere kapılmasını değerlendirmeyi AK Partililere bırakıyorum.
1950’li yıllarda Pasternak ve romanı Doktor Jivago ekseninde Sovyetler Birliği’nde yaşananları da akıllarında tutarak…
https://www.karar.com/yazarlar/fehmi-koru/sovyetler-birligi-1957-ve-turkiye-2025-1603522