Yavuz Gezer

Söz... (Vermek)- V

Saray Sineması’nın bitişiğinde, vitrine yakın tezgâhın üzerinde iki büyük cam damacana ve içerisinde limon ve tütün kolonyaları. Müşteriye servise hazır... Dükkanında ise günlük haberleri gazeteye yetiştirme uğraşı içerisindeki Çetin KURTOĞLU abim.


Yavuz Gezer


Söz... (Vermek)- V

Saray Sineması’nın bitişiğinde, vitrine yakın tezgâhın üzerinde iki büyük cam damacana ve içerisinde limon ve tütün kolonyaları. Müşteriye servise hazır... Dükkanında ise günlük haberleri gazeteye yetiştirme uğraşı içerisindeki Çetin KURTOĞLU abim.


“Size güvenen insanları yarı yolda bırakmayın, ahın bulamayacağı adres yoktur. “

                                                                                                                                             Hace Bektaş Veli

Çok hoşuma gitmişti, sevgili arkadaşım "ben KÖSE'yi bir görev adı zannediyordum çocuk aklımla, sonradan öğrendim sakalı çıkmadığı için şahsın kendisine "KÖSE" denildiğini” derken, gülümseyerek yad etmiştik rahmetliyi.

Güzel ilimin Gazi Caddesi'nin batıya doğru kesişen sokak ve yerleşim yerlerinden bahsettim. Yol uzadıkça her şeyin ne çok değişmiş olduğunu fark ettim an itibariyle. Hatıralarımı canlı tutmaya çalıştım, yabancılaşan yapılara ve uzayan giden yola bakarken…

"Tek rakibim Hava Yolları" yazan... Otobüs firmasına ait araç canlandı hayalimde, sisler arasında belli belirsiz göründü, yavaş yavaş geçti gitti ve gerçekle yüz yüze bıraktı beni sisler dağıldığında...

Peş peşe depremler sonrası her şey ne kadar çok değişmiş. Yıkılan binalardan geriye kalan boş arsalar.

Şehrin kuzeyine ve güneyine taşınan yeni yerleşim yerlerinde yükselen çok katlı yapılar.

Şehrin merkezinde, merkeze yabancı; civar illerden gelen, kimi geçici kimileri de kalıcı yeni yerleşimciler...

Bizim kültürümüze, bize yabancı.

Farklı saç modelleri ve giyim tarzlarıyla...

Bizler de yabancılaşmışız kendi kültürümüze. Sekiz Köşe Şapkanın öğretilerinin birden fazla köşesi kaybolmuş.

Cesaret-i cahiliye hâkim, ısrarcı ve rahatsız edici...

Bu düşünceler kurcalarken kafamı; Vali Fahri Bey Caddesi'nin batıya uzanan bölümünün İstasyon Caddesi ile kesiştiği noktada, Vali Fahri Bey Caddesi'ni cepheden karşılayan Postane binasının gülen yüzü ve korunaklığında; Kapalı Çarşı ve eski Sosyal Sigortalar binası, kuzeyinde Gazi Caddesi ile arasında, emekli konaklama tesisi haline gelmiş meydan ve kuzeybatısında tarihi (eski) Vilayet Konağı binası.

Bir an Arzuhalciler ve eski parkta mahkeme şahitliği için işaret bekleyen yalancı şahitleri görür gibi oldum zahiren...

Soluma göz ucuyla baktığımda; Saray Kırtasiyenin önünde jönleri kıskandıracak yakışıklılıkta Orhan DİKER abi ve yanında kunduracı Hasan KIYAK abi. İkisinin sohbetlerine dükkanından başını uzatarak katılan berber Yaşar abi... Mehmet DİKER gülümseyerek yanlarında (Orhan abinin oğlu)

Saray Sineması; çocukluğumuzun Avrupai tarzda dizayn edilmiş sineması. Üst kat locaları opera binasını andırır görünümde. Bir an sinemada koltukta oturur gibi oldum.

Kulaklarımda; Marlon BRANDO - Maria SCHNEIDER ikilisinin "Paris'te Son Tango" filmindeki küvet sahnesinde arkadaki seyircinin sesi" olum sahan dedim locadan yer alağ. Şimdi teştin içini görürdük."

Sinema dağılmış ve sinemadan çıkanlardan bazıları filmin etkisinde kalarak dövüş sahne gösterilerini caddede sergilemeye başlamışlar ve bunlardan en renkli kişilik Ertürk (Ğımik)... "Kolsuz Kahraman" filmdeki aktörün (Wang Yu) hareketlerini tekrarlıyor, onun gibi parendeler atarak seyir temaşası yaşatıyordu.

Saray Sineması’nın bitişiğinde, vitrine yakın tezgâhın üzerinde iki büyük cam damacana ve içerisinde limon ve tütün kolonyaları. Müşteriye servise hazır... Dükkanında ise günlük haberleri gazeteye yetiştirme uğraşı içerisindeki Çetin KURTOĞLU abim.

Ha! Bu arada her esnaf bir diğerinin borç ödeme gününü bilir ve ihtiyaç asıl olursa diye, destek olmak üzere zarf içerisinde tedarik ettikleri parayı ertesi gün, ödeme yapacak şahsın dükkanına sabah erkenden, günün siftahı olarak bırakırdı.

İşte öyle bir ilin evladı olan ben ve benim gibiler... O günleri özlüyoruz.

Unutulmaz hatıralarımız arasında Ankara Pasta Salonu'nun müstesna yeri var. Arkadaşlarımızla harçlıklarımızı arifane olarak paylaşır; salep, limonata, gazoz, dondurma, yaş pasta ve kuru pasta sipariş eder ve birlikte gülerek, şakalaşarak yerdik.  Tabii burada da hakkına razı olmayıp aynı zamanda da arkadaşını kızdırmak için onun tabağından aşırdığı kuru pasta ile, tabiri caizse "topukları ... değercesine" koşan topuk dede ve arkasında onu kovalayan Omo Aydın...

Ankara pasta salonu özellikli bir yerdi. İki katlıydı ve 2’nci katı aşıkların buluşma yeriydi. Pastane sahibi o konuda sır tutan bir ağabeyimiz olduğu için onun mekânı tercih edilirdi.

Pastanenin yanında "DİOR" Terzisi Garnik usta, kalfası terzi Köksal abi, çaprazında terzi Ömer ARSLAN ve hemen karşısında (çok sonra yapılan yeni çarşının içerisinde) Elazığ'ın büyük terzilerinden Hürrem Ayta abimiz.

Gazi Caddesi'nin renkli simalarından biri de çiğ köfteci kör Mükerrem'di. Yazımı okuyanlar kısmen de olsa hatırlayacaklardır, Mükerrem'in üst kattaki ablaya seslendiğini...

"Abla az kala ..." Hepsine rahmet olsun.

Sadece Gazi Caddesinden bahsettim. Oysa her sokağı renkli kentimin, günlük yaşantıları güzel bir yazı üslubuyla anlatıldığında fıkralara konu olabilecek bir yaşam şekliydi...

Sako Mahallesi, Zaza Mahallesi, Bölge Mahallesi, Hüseynik, Mığı, Kanal üstü (Zafran), Yıldız bağları tarihi Harput ...

Harput'u anlatmak, o tarihi dokuyu nefeslendirmek üstatların işi, onlar gereğini yaptılar. Onların başarıları karşısında saygıyla eğiliyor, hepsinin ellerinden öpüyorum.

Bu yazıma "BİR SİNEMA FİLMİ" makalemdeki tanıtım amacıyla başlamış ve şehirde bir nostalji sonrası; filmin yapımı aşamasında, filme katkı sunacaklarını beyan edenlerle, bu beyanlarını yerine getiren (kısmen ya da tamamen) ya da getirmeyen kişilere teşekkürlerimi:

Hace Bektaş Veli’nin;

Öl, söz verme.

Öl, sözünden dönme

Satırlarını da dikkate alarak, film galası sonrasında düşüncelerimi kaleme alacağım bir makalemle gerekçeleri ile sunacağım.

SEVGİYLE KALIN, HOŞ KALIN, HOŞÇA KALIN.