Süreç diyorum çünkü henüz mutabakat sağlanmış bir ismi yok. İktidar, MHP dahil, “Terörsüz Türkiye” diyor…
Öcalan, Kandil ve DEM ise “Barış ve Demokratik Toplum “süreci diyorlar.
Öcalan’ın 25 Şubat günlü açıklaması "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" başlığını taşıyordu.
Çünkü PKK’nın eylemlerini “terör” saymıyorlar. “Barış” kavramını da savaşan iki devletin neticede barış antlaşması yapması gibi görüyorlar.
“Demokratik Toplum” kavramı, Öcalan terminolojisinde, Batılı anlamda, hukuka ve bireysel özgürlüklere dayalı demokrasiyi değil, “KCK Sözleşmesi” adlı metinde öngördükleri komünler örgütlenmesini ifade ediyor; “komünal ekonomi, komünal toplum… KCK vatandaşlığı… KCK yargısı” gibi totaliter kavramlar…
Bugünkü aşamada, mutabakat oluşan tek nokta, silah bırakma ve terör örgütünün kendini feshetmesidir. Tabii “silah bırakma”, MİT tarafından resmen teyid edildiğinde gerçekleşmiş olacak.
SİYASİ MÜCADELE
Evvela bu silah bırakma ve örgütün feshini küçümsememek lazım. Önemli ve olumlu bir gelişmedir.
Öcalan, PKK’nın doğup taban bulmasını “red ve inkar” politikalarına ve “reel sosyalizm” dediği soğuk savaş solculuğuna bağlaması ve “miadını doldurduğunu” söylemesi doğru bir tespittir.
Üçüncü Dünya solculuğunun “devrimci halk savaşı” kavramı artık müzeliktir.
Fakat silah bırakmakla sorun bitmeyecek, aksine, bugünkünden daha fazla siyasallaşacaktır!
DEM Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yeni bir mücadele döneminin çağrısıdır” diyerek bunu açıkça ifade etti. (7 Eylül)
Öcalan, “silah bıraktıran terör örgütü lideri” imajının uluslararası toplumda da kendisine sağlayacağı prestiji elbette fazlasıyla hesap ediyordur. Böyle bir döneme giriyoruz.
Ok yaydan çıkmıştır; hükümet, bir noktada “vazgeçtim” diyemez. Bir yanda silah bırakan Öcalan… Diğer yanda vazgeçip silaha sarılan hükümet! Böyle bir görüntüye sebebiyet vermek kadar büyük yanlış olamaz. O bakımdan ‘süreç’ devam etmelidir.
“ÖZEL DÜZENLEME”
Öcalan ve örgütü “terör” kavramını kabul etmediği için, özel “af” kavramını da reddediyorlar. Silah bırakan PKK’lıların hukuki durumunu düzenleyecek “özel yasa” çıkarılmasını istiyorlar.
Beştepe’den Mehmet Uçum da “af” ve “infaz” anlamında yasa çıkarılmayacağını, “genel kanunlar üzerinden değişiklikler yerine bir özel kanun yapmak” gerekeceğini söyledi.
Dünyadaki benzer süreçlerde de böyle oldu. Örgüt şeklen feshedilmekle kalmamalı, suç işlememiş olanlar topluma kazanılmalı, diğerleri için belirli ülkelerde ikamet sağlanarak dağılmalıdırlar.
Belli ki hükümetle DEM arasında bu konuda mutabakat var.
Sorun, Öcalan’ın durumudur. DEM ve KCK sözcüleri “fiziksel özgürlük” ve “umut hakkı” kavramlarını kullanarak tamamen serbest bırakılmasını istiyorlar. Hükümetin ne düşündüğü konusunda bir açıklama yok. Bahçeli’nin sözleri siyasi söylemdi, hukuki beyan değildi.
KCK FAKTÖRÜ
Sürecin bugünkü aşamasında adımlar atarken, mutlaka Türkiye’nin yarınlarını, bu bağlamda Suriye’deki gelişmeleri ve Öcalan liderliğindeki Kürt hareketinin ileride nasıl davranacağını dikkate almak gerekir.
Çünkü, PKK devletçe güvenilen bir yere teslim ederek silahlarını bıraksa ve hakikaten dağılsa bile KCK, daha yaygın bir örgütlenme olarak devam etmektedir.
Türkiye’deki militanlarını sınır dışına çektiklerini Kandil’de açıklayan Sabri Ok, Rûdaw Ajansı’nın haberine göre “KCK Yürütme Konseyi Üyesi” sıfatıyla bu açıklamayı yaptı.
KCK, bildiğimiz demokrasiyi reddeden bir yapılanmalıdır.
“Çözüm süreci”nın amacı barış içinde bir arada ve üniter devlet çatısı altında özgürlük ve adalet içinde yaşamak olmalıdır. Atılacak adımlar da bu hedef istikametinde olmalıdır. Bu kadar iç içe geçmiş iki toplum için coğrafyanın ve kamusal alanların taksim edilmesi hayal bile edilemez.
GELECEK NESİLLER
Silah bıraktırmak yetmez, Öcalan, bu konularda da “güven artırıcı” adımlar atmalıdır.
Nihayet, sorunlar bir çırpıda çözülemez, bazıları gelecek nesillere bırakılmalıdır. Türkiye’de üniter devlet içinde özgür yaşamakla, KCK gölgesinde yaşamak arasındaki fark gelecek nesillerce daha iyi görülecektir.
İktidar bu meseleye, gelecek seçimlerde DEM’in desteğini almak gibi çıkarcı bir açıdan değil, demokratik hukuk devleti ve refahın Türkiye için en önemli bir stratejik faktör olduğunu ve üniter devlet ilkesini içtenlikle benimseyerek bakmalıdır.
Türkiye demokratikleşirken Kürt hareketi de demokratikleşmeli, KCK gibi totaliter yapılardan arınmalıdır.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/surecte-yeni-safha-1605680

