Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel’e yüklenirken, “Esad'ı ziyarete gidecekti ya, Özgür Bey ne oldu, niye gitmedin?” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı’nın kendisi de iki yıla yakın bir süredir Esat’la temas kurmak istiyor, “Esat’ı davet edebiliriz” diye konuşuyordu. (5 Temmuz 2024)
Esat’ın şartlar ileri sürmesi üzerine Putin’in araya girmesini istemiş, "Sayın Putin'e, Esad'ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması çağrımız oldu” diyerek de bunu açıklamıştı. (25 Kasım 2024)
Hatta MGK, HTŞ Hama’ya girdikten sonra bile, Esat’ı “meşru muhalefetle uzlaşmaya” çağırıyordu. (5 Aralık)
Çünkü Erdoğan dahil hiç kimse Esat’ın bu kadar kolay düşeceğini tahmin etmiyordu, herkes Esat’la ilişki kurmanın yararlı olacağını düşünüyordu.
Yanlış olan, dış politikadaki gelişmeleri iç politikada istismar etmektir.
ESAT’I KİM DEVİRDİ?
Baas’ın Irak’ta ve Suriye’de kanlı bir diktatörlük olduğu atmış yıldır biliniyordu. 2008 yılında, Erdoğan “kardeşim Esat”la Şam’da ortak bakanlar kurulu toplantısı yapıp Esat ailesini Antalya’da ağırlarken de biliniyordu.
Ülkenin güvenliği ve milli çıkarları diktatörlükle yönetilen ülkelerle de iyi ilişkiler kurmasını gerektirebilir. Sorun, ister iktidar, ister muhalefet tarafından, dış politikanın iç politikada istismar edilmesidir.
Esat’ı deviren faktör; Ukrayna’nın Rusya’yı, İsrail’in İran’ı ve Hizbullah’ı artık Esat’ı ayakta tutamayacak kadar hırpalamış olmasıdır. Rusya’nın Ukrayna savaşında ölü ve yaralı olarak 600.000 asker kaybetmesi ve Kuzey Kore’den asker kiralama durumunda kalması her şeyi anlatıyor.
Esat’ın düşmesinde Türkiye’nin rolü “katkı” düzeyinde oldu. Rus-İran desteği sürürken Esat ayaktaydı,
HTŞ VE TÜRKİYE
HTŞ 30 Kasım’da Halep’i, 4 Aralık’ta Hama’yı, 6 Aralık’ta Humus’u aldı. Baktı ki ciddi bir mukavemet yok, 7 Aralık akşamı Şam’a girdi. Gerçek budur.
Bir gerçek de şudur ki, Türkiye’nin eli güçlenmiştir. SM0’nin yeni rejimin kurucu unsurlarından biri haline gelmesi, Tel Rifat ve Münbiç’in terörden arındırılması, HTŞ lideri Colani’nin “Türkiye etkilidir” diye konuşması, MİT Başkanı İbrahim Kalın’la dünya medyasına yansıyan yakın ilişkisi önemlidir, değerlidir.
Türkiye’nin HTŞ’yi Talibanlaşmaktan uzak tutmasında ve yeni anayasa yapımında bu yakınlık da Türkiye lehinedir.
“Emevi camiinde namaz” o zaman olsaydı, başarılı sayılırdı. Mısır’la kavganın da yer aldığı o dönemdeki ideolojik siyaset Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu.
Bugün en kritik sorun, ABD tarafından ağır silahlarla donatılan ve siyaseten de desteklenen YPG’nin durumunun ne olacağıdır.
YPG VE ABD
YPG diyorum, çünkü SDG (Suriye Demokratik Güçleri) sadece tabeladır.
Tel Rifat ve Münbiç’e SMO’nun girmesi ve YPG’nin çekilmesi, doğuda petrol kaynağı ve stratejik konumuyla son derece kritik olan Deyrizor’da da YPG’nin çekilip HTŞ’nin girmesi dikkat çekicidir. Bunun, ABD ile görüşmelerle sağlandığı, bu yüzden ciddi bir çatışma olmadığı anlaşılıyor.
Deyrizor, Rakka ve Haseke’de Arap nüfus PYD’yi protesto ediyor.
Kendi terminolojisinde “SDG Başkomutanı” denilen Mazlum Abdi (Kobani) bu yerlerden çekilmelerinden AB’yi sorumlu tuttu, ABD’yi eleştirdi. Bu durumun “IŞİD’e yarayacağını” söyleyerek ABD’yi güya uyarmak istedi. (VOA, 12 Aralık)
YPG sözcüsü Ferhat Şami ise “ABD’nin bizi terketmesinden korkuyoruz” diye konuştu. (Rasthaber, 12 Aralık)
PYD’nin, ABD istemediği için HTŞ ile çatışmadığı da bu açıklamalardan anlaşılıyor. Bilinken’ın HTŞ ile “bir dizi ilke üzerinde anlaştıklarını” söylemesi, bu gelişmelere uygun bin beyandır
Bunlar Ankara ile Washington arasında yoğunlaşan temasların olumlu sonuçlarıdır fakat önümüzdeki süreç belirsizdir.
YENİ SURİYE?
Trump 20 Ocak’taki resmi devir-teslim törenine Mazlum Abdi’yi davet ettiği gibi, ABD’nin Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) Erik Kurilla hafta içinde Suriye’deki ABD askerlerini ve YPG yetkililerini ziyaret etti. Kongre’de etkili bir SDG-YPG lobisi de bulunuyor.
Türkiye ise, geçen on yılda, özellikle de S-400’leri alarak Kongre’deki eski desteklerini, dostlarını kaybetmiş bulunuyor.
Yeni Suriye’de elbette Kürtler de yer alacaktır, sorun, kaynakların adil kullanımı ve terörün etkisiz hale geleceği bir yapı oluşturmaktır.
Ankara’nın artık iç politika odaklı davranışları bırakarak Suriye’de “güçlenen elini” ustalıkla kullanması, ideolojik politikanın kaybettirdiği dostlarını yeniden kazanması gerekiyor.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/suriyede-en-kritik-sorun-1602170