O kadar net ama net hatırlıyorum ki, çünkü adeta nefes alamıyordum.
28 Şubat sürecinden bahsediyorum.
Subay elbisesi giymiş nerede ise herkes acayip ahkam kesiyor, seçmenin tercihlerini hiçe sayıyorlardı. Gerektiğinde de yargı devreye giriyor ve derhal gerekli kararlar çıkartılıyordu.
O dönemin medyası da bu haksızlığa adeta basın bürosu gibi eşlik ediyordu.
Sonra gördük ki, bu işler sadece siyasi değilmiş; hizmetler karşılığı epeyce cepler de doldurulmuş.
Asker birleşmiş, yanına da miadını doldurmuş ve bitik hale gelmiş siyasileri almışlardı. Yargı üzerinden de Genelkurmay’da brifinkler verilerek kararlar çıkabiliyordu. Medyada her gün “tarafsız ve bağımsız yargı” ahkamı adeta tekrar üzerine tekrar ediliyordu.
Belki de şiir okudu diye Erdoğan hapse yollanırken bu iş tamamen bitti sanıyorlardı.
Oysa mücadele daha yeni başlıyordu.
Topluma bu kadar baskı uygularsanız bu etkinin tepki doğuracağı netti. Bunu çok iyi biliyor ve sabırla bekliyordum.
***
Şimdi bir başka konuya geçeceğim.
2014 sonrasında (Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca) Türkiye’de sadece ve sadece yüzde 5’lik en zengin kesim kazandı. Bu kesim gelirden aldığı payı 3,50 puan artırdı. Hatta TÜİK revize etmeseydi bu pay artışı 5,25 puan olacaktı.
Sadece zengini seven bir dönem yaşıyoruz.
Zengine vergi yüklemeyi planlayan Şimşek’in girişimleri de Saray’dan döndü zaten.
Şimdi diyorlar ki, “CHP Milleti sokağa döküp sokakları karıştıracak”
İyi de şu anda iktidar Milleti sokağa döküp çöpleri karıştıracak duruma getirmedi mi? Pazar artıkları nerede ise fırsat ürün haline geldi.
Gelir dağılımının nasıl bozulduğunu yıllardır anlatıyorum: Lüks kuyrukları ile fakir kuyrukları sadece bir sokak uzaklıkta.
İktidar fakire din-iman ya da vatan-millet satıyor; zengin ise kazanmaya devam ediyor. KKM bile bir servet transferi olurken fetva verilmiş ve Nass denilerek iş dinle alakalandırılmıştı.
Medya ve yargı sadece yer değiştirmiş ve aynı vazifeyi farklı şekilde ifa etmeye devam ediyorlar. Ha Genelkurmay’da brifink, ha çay bahçesinde hasat töreni.
Anayasa’ya uymayan iktidar, muhalefete yerel mahkeme kararlarını dayatabiliyor. İkili hukuku her gözaltı ve/veya tutuklama olayında çok rahat görebiliyoruz.
Ya yolsuzluk?
Mesela devletin olması gereken YSS Köprüsü çalındı diyorum aylardır… Türkiye Dünya yolsuzluk liginde rekor üstüne rekor kırıyor ama bir savcı görmüyor. Meğerse yolsuzluk yerelde ve sadece CHP’de varmış…
Böyle satmaya çalışıyorlar.
Kendi diplomalarının sorunu yokmuş gibi İmamoğlu’nun diplomasını iptal ettiriyorlar. Kendi yolsuzluk iddialarını hiç dikkate almadan muhalefeti asrın yolsuzluğu ile suçluyorlar.
***
Ülkemize şu anda iki tür nefes zorluğu yaşanıyor: 1-Ekonomik sıkıntılardan 2-Temel hak ve özgürlüklerden.
Bir kadın 4 yıldır şikayet ediyor ama bir adım atılmamış. Oysa bir twit atsaydı sabah erken saatte polis oracıktaydı.
Ülkede kurumsal yapı milletin refahına değil iktidarın koltuğuna odaklı çalışır hale geldi. Yargı öyle, eğitim öyle, güvenlik öyle… Hatta ekonomi bile öyle.
Tek odak noktası iktidarın devamı için “abim için ne yapayım” seviyesine geldi.
Peki ne olacak?
Büyük ihtimal iktidar adayı CHP içi boşaltılmış bir hale getirilecek. Yani ya bölünecek ya da bomboş bir partiye döndürülecek. Buna aday epey kişi sinside bekliyor zaten.
Diğer muhalefet zaten iktidara aday değil.
Geriye kaldı TEK PARTİ.
İstenen de belki tam bu… Tekrar fiili açıdan tek parti dönemi.
İyi ama vatandaşın derdini, dertlendiğinde sıkıntısını kim dile getirecek? Bunun iki yolu var: Parti ve medya.
Her ikisini de fiili olarak bitirdiğinizde muradınıza mı ermiş olacaksınız? Mesela sürekli bahane ettiğiniz CHP olmayacak; ya da iç mihraklar….
Ya sonra…
O enerji birikir birikir sonra ne olur? Hiç düşünüyor musunuz? Ya da hiç sosyoloji okuyor musunuz? Matematik okumadığınızı, okusanız da pek anlamadığınızı çok iyi biliyoruz. Ama en azından sosyoloji okumuşsunuzdur sanıyorum.
https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/toplum-nefes-alamazsa-1605175