802-508-7352

Taha Akyol


Türkiye bu yaşananlara müstahak değil

İktidar cephesi bir yandan adayı önündeki engelleri ortadan kaldırmanın zeminini oluşturmaya çalışırken, bir yandan da muhalefetin aday gösterebileceği isimler arasından kendisine en uygununu belirlemenin peşinde.


Bunlara ne lüzum vardı?

Türkiye seçimlerle 1876’da Osmanlı’nın ilk parlamento deneyimiyle tanışmış bir ülke. Arada tek partili dönem, onar yıl arayla üç askeri müdahale, bir post-modern-darbe yaşansa da, millet iradesinin her şeyin üstünde tutulduğu bir anlayış bugüne kadar hüküm sürdü.

Milletin iradesini gölgeleyecek girişimlerden genellikle kaçınıldı, böyle bir iz bırakacak zorlamalar, karşısında yine milleti buldu.

İki gün üst üste yaşananlar bu arka-plan yüzünden şaşırtıcı.

Tarihi henüz tam belirginleşmemiş olsa da, siyaset, bir sonraki seçime yoğunlaşmış durumda. İktidar ve muhalefetin cumhurbaşkanlığı için aday göstermeyi düşündüğü isimlerle ilgili de müphemiyet var.

Cumhur İttifakı’nın adayı olması beklenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önünde anayasa engeli bulunuyor; yeniden aday olabilmesi için ya anayasanın ilgili maddesinin değişmesi veya TBMM’nin seçim tarihini erkene alması gerekiyor.

Her iki engelin ortadan kalkabilmesi kolay değil.

İktidar cephesi bir yandan adayı önündeki engelleri ortadan kaldırmanın zeminini oluşturmaya çalışırken, bir yandan da muhalefetin aday gösterebileceği isimler arasından kendisine en uygununu belirlemenin peşinde.

Daha önceki iki seçimde (2018 ve 2023’te) olduğu gibi…

Ancak bu defa Meral Akşener sahnenin dışında.

HEDEF: İMAMOĞLU

İki gün üst üste yaşadıklarımız, muhalefetin en güçlü görünen muhtemel adayı Ekrem İmamoğlu’nu devre dışı bırakmakla sonuçlanacak gelişmeler…

Cumhurbaşkanlığı için yüksek eğitim şartı var ve adayın siyasi yasaklı olmaması gerekiyor…

Diplomanın iptali ve hakkında açılmış davalar, muhalefetin çıkarabileceği en güçlü aday görüntüsündeki İmamoğlu’nun önünün kesilmesi için yeterli.

Ekrem İmamoğlu’nun diploması, önceki gün, akıl almaz bir biçimde iptal ediliverdi.

Bununla da yetinilmedi, dün de, İstanbul büyükşehir belediye başkanı, adıyla anılacak bir ‘yasa-dışı örgüt’ oluşturduğu iddiasıyla gözaltına alındı.

Tutuklanırsa, İstanbul’un bir ‘kayyıma’ emanet edilmesi de pekala mümkün.

Şu sırada olan-bitene bakarak söylenebilecek olan şu: İktidar cephesinin adayı ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisini daha rahat hissedecektir.

Yazımın girişinde sorduğum “Bunlara ne lüzum vardı?” sorusu ile, bu çabanın gereksizliği kadar, gelişmelerden memnuniyet duyanları üzecek sonuçlar doğurması ihtimalini de hatırlatmak istedim.

İktidar cephesi, muhalefetin adayını kendisi belirleme ve bunun için olağanüstü çareler arama derdine düşeceğine, seçime kadar ülkenin önünde bayağı uzun bir süre bulunduğuna göre, ya adayını yeniden seçilebileceği genişlikte bir kabule kavuşturmanın yollarını aramalı, ya da seçilebilecek başka bir aday arayışına girmeli.

İki gündür yaşanan ve yaşları müsait olanlara siyasi hayatımızın trajik dönüm noktalarını hatırlatan görüntülerden sonra, önümüzdeki dönemde, dış ilişkiler ve özellikle de ekonomi alanında, iktidar cephesinin muhtemel adayının şansını biraz daha azaltacak çok-yönlü olumsuz gelişmeler beklenebilir.

Karşı-adayın şansını törpüleme amaçlı girişim, bumerang etkisiyle, iktidarın adayını zayıflatabilecektir. [Başka ülkelerde, kısıtlı hale getirilen siyasetçinin eşiyle gidilen seçimin kazanıldığı da olmuştur.]

ÖNGÖRÜLEBİLİR MİYDİ YAŞANANLAR?

Günler boyu belli TV kanallarında bu günlerin yaşanacağına ilişkin öngörülerde bulunanlar olmuş; kendim izlemediğim için izleyenlerden biliyorum. Ancak Abdülkadir Selvi (Hürriyet) ve Okan Müderrisoğlu’nun (Sabah) yazıları, okuduğum için, beklenti uyandırmıştı.

Sabah yazarı örneğin, olacağa bir de ideolojik kisve kazandırıyor.

Okuyalım:

Ekrem İmamoğlu, Ankara'ya güven vermiyor! Evet, evet... ‘Devlet’ dediğimiz o canlı organizma, farklı kurum ve kuruluşları ile İmamoğlu'na kuşku ile bakıyor. Amaca ulaşmak için her aracı mubah gören tarzı, siyasal ikbali için girdiği girift ilişkileri, gözünü küresel odaklardan ayırmayan politik tutumu, itimat telkin etmiyor. Yani... Olup bitenlere AK Parti ve Külliye penceresinden bakmayı alışkanlık edinenlerin, bu perspektifin çok ötesindeki ‘devlet ufkuna’ da bakıp ‘Neden?’ diye sormaları gerekiyor!”

Yazıda İmamoğlu’na atfedilen özellikler siyaset alanında göz önünde bulunan başkalarını da anımsatıyor.

Siyaset bu.

Acaba heybedeki ‘turplar’ bitti mi, yoksa Özgür Özel’in genel başkan seçildiği CHP kurultayının iptali için de gün mü sayılıyor?

İki gündür yaşananlar, ülkenin yükseltmeyi arzuladığı bütün alanlardaki notlarını olumsuz etkileyecektir: Siyasette, hukukta, adalet kurumunda, hak ve özgürlükler alanında, en önemlisi de akademik düzeyde…

Türkiye bunu hak etmiyor.

https://www.karar.com/yazarlar/fehmi-koru/turkiye-bu-yasananlara-mustahak-degil-1603239