802-508-7352

Sibel Arslan


Türkiye’nin Kurtuluş Reçetesi: Tarım ve Üretimle Güçlü Yarınlar

Üretim sadece ekonomik büyümeyi destekleyen bir araç değildir; aynı zamanda sosyal dengeleri de koruyan bir unsurdur.


Türkiye, tarih boyunca tarımı ve üretimiyle güçlü bir medeniyet inşa etmiş bir ülke. Verimli toprakları, dört mevsimi barındıran iklimi ve çalışkan insan gücüyle, kendi kendine yetebilen bir ekonomiye sahip olma potansiyelini her zaman taşıdı. Ancak, son yıllarda hızla artan ithalat, kırsal nüfusun azalması, sanayide dışa bağımlılık ve tarım politikalarındaki yetersizlikler, bu potansiyelin önüne geçti. Oysa ki üretim gücünü geri kazanmak, sadece ekonomik bir zorunluluk değil, ülkenin geleceğini güvence altına almanın da en önemli yolu.

Bugün, dünya genelinde yaşanan gıda krizleri, iklim değişikliğinin etkileri ve küresel ekonomik dalgalanmalar, tarım ve üretimin ne kadar stratejik olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Enerji ve gıda krizleriyle boğuşan ülkeler, kendi kaynaklarına yönelerek bağımsızlığını koruma çabasına girerken, Türkiye’nin de tarımda ve üretimde yeniden güçlenmesi kaçınılmaz hale geliyor. Bu süreçte, ithalata dayalı büyüme modellerini terk ederek, yerli üretimi teşvik eden politikalar geliştirmek zorundayız.

Üretim sadece ekonomik büyümeyi destekleyen bir araç değildir; aynı zamanda sosyal dengeleri de koruyan bir unsurdur. Bugün kırsal bölgelerde tarımsal üretimin azalmasıyla birlikte, büyükşehirlere göç hızla artmakta, işsizlik ve yaşam maliyetleri yükselmektedir. Halbuki kırsal kalkınma desteklenirse, üretici emeğinin karşılığını alırsa ve sanayi ile tarım entegre edilirse, hem şehirlerdeki yoğun göç baskısı azalır hem de daha sürdürülebilir bir ekonomik yapı kurulur.

Türkiye’nin sanayisini güçlendirmek için de üretime ihtiyacı var. Tarım, yalnızca gıda sektörü için değil, tekstil, ilaç, kimya ve daha pek çok sanayi alanı için ham madde kaynağıdır. Eğer ülkemiz yerli tarımsal üretimi destekler ve sanayi ile entegre bir üretim modeli oluşturursa, dışa bağımlılıktan kurtularak küresel pazarda güçlü bir aktör haline gelebilir.

Tarımın canlanması, enflasyonla mücadelede de kritik bir rol oynar. Gıda fiyatlarının dalgalanması, halkın alım gücünü doğrudan etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Yerli üretim arttıkça, ithalatın getirdiği maliyetler düşer, fiyat istikrarı sağlanır ve halkın temel ihtiyaçlara ulaşımı kolaylaşır. Bu da ekonomik refahı artırırken, toplumsal huzuru da beraberinde getirir.

Geleceğin Türkiye’sini inşa etmek için atılacak en önemli adımlardan biri, üretim odaklı bir ekonomik modele geçmektir. Çiftçiyi desteklemek, tarımda modern teknolojileri kullanmak, su kaynaklarını verimli yönetmek ve sanayiyi yerli üretimle güçlendirmek, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını sağlamlaştıracaktır. Üretim, yalnızca ekonomik bir seçenek değil, milli bir zorunluluktur.

Bugün, atacağımız her adım yarının güçlü Türkiye’sini şekillendirecek. Tarım ve üretime sahip çıkmazsak, gelecekte dışa bağımlılığın ve ekonomik kırılganlıkların daha da derinleştiği bir tablo ile karşılaşacağız. Ama eğer üretimi desteklersek, sadece bugünü değil, gelecek nesilleri de güvence altına almış olacağız. Çünkü biliyoruz ki:

"Üretmek özgürlüktür, toprağına sahip çıkan geleceğine sahip çıkar!"