Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türk Kürt Arap ittifakı” vurgulu konuşmasını, “vatandaşlık” kavramını vurgulayarak eleştirmek doğru olurdu. Çünkü Erdoğan partisinin lideri de olsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak politika açıklıyordu o konuşmasında… Bunun iç ve dış yankılanmalarının nasıl olabileceğini düşünmeliydi.
CHP lideri Özgür Özel’in Erdoğan’ı “ümmetçilik” yapmakla eleştirmesi ümmet-millet tartışmasına yol açtı. Özel’in “ümmet” polemiğinden sakınması, Cumhurbaşkanı’nı “vatandaşlık” kavramını esas alarak eleştirmesi gerekirdi.
Tabii Erdoğan hemen meseleyi itikadi açıdan ele aldı:
"Müslümanlar olarak Peygamber efendimizin buyurduğu gibi birbirimize kenetlenmemizin neresi yanlış be gafiller!..”
Tablo, artık aşmaya başladığımız dindar-laik kutuplaşmasının yeniden ortaya çıkmasıdır. Oysa bu kutuplaşma her iki tarafın da kapsamlı ve analitik düşünmelerini frenlemiş, siyasetin değerler çatışmasını aşarak rasyonelleşmesini geciktirmiştir.
NEO OSMANLI ÇAĞRIŞIMI
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı “Türk Kürt Arap ittifakı” vurgulu konuşma, Arap dünyasında nasıl algılanır?...
2013-2020 arasında, Erdoğan’ın Suriye ve Mısır politikalarında kullandığı dil,
“Neo Osmanlı” gibi algılanmıştı. BAE Dışişleri Bakanı Bin Zayed’in, Medine’nin şanlı müdafii Fahrettin Paşa’yı “hırsız” diye suçlaması, Arap zihinlerindeki milliyetçiliğin Osmanlı’ya tepkisinin bir dışa vurumuydu. (19 Aralık 2017)
Böyle çok örnek vardır.
Dünya çapında saygın tarihçi Şükrü Hanioğlu, Türkiye’nin “Neo Osmanlı” imajından uzak durması gerektiğini defalarca yazdı.
PKK’nın silah bırakmasını anlatırken Erdoğan’ın “Türk Kürt Arap ittifakı” vurgusu yapmasını “Neo Osmanlı” diye niteleyen yazılar çıktı. İktidarın taraftarlarında bile “Türkiye imparatorluğu” gibi algılamalara yol açtı…
Cumhurbaşkanı’nın bundan sakınması gerekirdi.
TARİH BOŞA YAŞANMADI
Tarihten dersler çıkarmak, zihnimizde bulunan bugünkü kavramları tarihin tecrübe sınavından geçirmek lazımdır.
Tarihte, Arnavut milliyetçiliği, ardından Arap milliyetçiliği Osmanlı hilafetine itirazla başlamıştı. Arap ulus devletlerinin kurucularının çoğu, Osmanlı Mekteb-i Harbiye ve Mekteb-i Mülkiye’sinde okumuş Osmanlı-Araplardı.
Ayrıca aynı dine inanmak, siyasi ittifaklar için yeterli değildir. Rusya’nın talepleri karşısında Türkiye’yi NATO’ya sokan, Bağdat Paktı’nı kuran Menderes’in, Sovyet yardımıyla Süveyş’i devletleştiren Nasır’la ittifak yapması mümkün müydü?
Kaldı ki, Cemel Vakası’nda, kanlı Sıffin çarpışmalarında iki taraf da Sahabi idi, içlerinde Aşere-i Mübeşşire bile vardı... Siyasi ihtilaftı çatışmaların sebebi.
Siyaset dine girdiği zaman da ihtilaflar, çatışmalar yaratıyor.
Siyaset böyledir, “kimler kimlerle beraber” diye hayretler yaratır, hem de bir gün böyle, ertesi gün öyle…
Onun için dinin ulvi ve zaman-üstü değerlerine siyaset bulaştırmamak lazım.
Üstelik bugün İslam ülkeleri arasındaki ilişkiler geçmiş asırlardan iyidir. İşte İslam İşbirliği Teşkilatı var. Sorun bir tekinin bile “gelişmiş ülke” olamamasıdır. Asıl odaklanmamız gereken sorun budur.
VATANDAŞLIK BAĞI’
Modern devletin halkıyla ilişkilerindeki temel hukuki kavram “vatandaşlık”tır. Artık soy, hanedan, ırkdaşlık, dindaşlık değildir.
Bu kavramı bizde ilk kullanan, tarihimizdeki en büyük diplomatlardan Sadrazam Âli Paşa’dır. Abdülaziz’e hitaben yazdığı vasiyetnamede, devletin bekası için “rabıta-i vatandaşi”nin önemini anlatmıştı.
Vatandaşlık Kanunu bizde ilk 19 Şubat 1865’te çıkarıldı, “zımmi” ayrımına son verildi.
Abdulhamit, Meclis-i Mebusan açılış nutkunda, atalarımızın onca fetihler yaparken böylesine çeşitli hakları birleştirmeyi düşünmediklerini belirtiyor, birleştirici ilkenin “bir vatanın evladı” kavramı olması gerektiğini söylüyordu. (Türk Anayasa Metinleri, İş Bankası Yayınları, 2. Baskı, s. 59)
Cumhuriyet’in inkılaplar dönemindeki aşırılıklar bir tarafa, “vatandaşlık” kavramı bütün hak ve mükellefiyetlerin temeli haline geldi. Daha kapsayıcı bir tanım elbette mümkün. Ayrıca yazacağım.
Kimliklerimiz özgürlüklerimizdir, hak ve yükümlülüklerimizin temeli “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı” olmaktır.
Devleti yönetenlerin vurgulayacağı kavram “vatandaşlık” olmalıdır. Dış politikada ise sadece diplomasi dili.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/ummet-millet-tartismasi-1604556