802-508-7352

Ahmet Taşgetiren


Yargıda yaman çelişki

23 yıllık sürede 4 defa “Yargı Reformu Stratejisi” oluşturulmuştur. İlki 2009’da, sonrakiler 5 yıllık arayla 2014, 2019 ve sonuncusu 23 Ocak 2025’te, yani sadece bir ay önce gerçekleşmiştir.


“AK”ın açılımı “Adalet” ve “Kalkınma” kelimelerinden oluşuyor. Oturmuş bir ekip, yeni bir siyaset için yola çıkarken partinin önceliğini “Adalet” ve “Kalkınma” diye belirlemiş.

“Adalete erişim” Türkiye’nin kadim sorunu. Hatta Osmanlının çözülüş döneminde layihalara giren ana başlıklar arasında. “Kadı ve rüşvet hikâyeleri” yargı sapmalarına ilişkin toplumdaki algıyı anlatır.

Lozan’da “Yargıdaki kapitülasyonların kaldırılması” tartışmalarında İtilaf Devletleri temsilcileri Türkiye’nin önüne “mahkemelerdeki rüşvet vs. iddiaları”nı getirmişlerdir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren de dönem dönem ülkemizde yargının siyasi amaçlı kullanımına tanık olunmuştur.

Ak Parti kadroları da, içinden geldikleri siyaset yürüyüşünde “Adalet sapmaları”nın mağdurları arasındadır. Onun için “Adalet öncelikli bir misyon” ile yola çıkmaları son derece tabiidir.

İlk seneler önlerinde AB kriterlerini bulmuşlar, onları, “iç meşruiyet sorunu”nu aşmakta etkin biçimde değerlendirmişler, dolayısıyla “Adalet duyarlılığı”nı devam ettirmek ayrıca kendilerini savunmak için de elverişli olmuştur.

23 yıllık sürede 4 defa “Yargı Reformu Stratejisi” oluşturulmuştur. İlki 2009’da, sonrakiler 5 yıllık arayla 2014, 2019 ve sonuncusu 23 Ocak 2025’te, yani sadece bir ay önce gerçekleşmiştir.

Bütün Yargı Reformu Stratejileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı ve konuştuğu programlarda kamuoyuna sunulmuş, yani bir bakıma Erdoğan’ın desteğini almıştır.

Peki sonuncusu bir ay önce sunulan ve her birinde Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının altı çizilen reform stratejilerine rağmen neden Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı en çok tartışılan alan durumundadır?

Biliniyor, Yargıya Güven algısı söz konusu olduğunda “Yerlerde sürünüyor” ifadesi kullanılıyor. Şu bilgileri Yetkin Report’tan aldım:

“Benzer Avrupa Birliği (AB) üyeleri ile karşılaştırıldığında halkın yargıya güveninde Türkiye yüzde 33 oranı ile en sonda. Bu oran Danimarka’da yüzde 75, Finlandiya’da yüzde 74, Hollanda’da yüzde 73, İsveç’te yüzde 72, Almanya’da yüzde 69, Fransa’da yüzde 62, İtalya’da yüzde 55, Polonya’da yüzde 50, Yunanistan’da yüzde 45, Bulgaristan’da yüzde 38.”

OECD'nin yayımladığı “Bir Bakışta Hükümet 2023” raporuna göre, Türkiye'de yargıya güven 2020 yılında yüzde 37’ye, 2022 yılında ise yüzde 33’e kadar geriledi. Türkiye, 38 OECD üye ülkesi arasında yargıya güven sıralamasında 36’ncı, 45 ülke arasında ise 40’ıncı sırada yer aldı.

Bu rakamları iktidar cenahı tartışmalı buluyor olabilir. Ama uzunca bir süredir Yargı’nın siyasete ilişkin operasyonlarla gündemde olduğu gerçeğini görmemek mümkün değil. Ve ne garip ki operasyonlar, iktidar cenahına daha koruyucu, muhalefet cenahına daha baskılayıcı nitelikte cereyan ediyor.

Bir başka algı da şu ki, bütün bu operasyonlar “Erdoğan merkezli” bir siyaset projesinin uzantısı niteliğinde.

Ben bu sütunlarda “Erdoğan her şeye hakim mi?” gibi bir soru sorduğumda bu soru bana “Hocam siz de çok naifsiniz” diye geri dönüyor. Gerçekten çok naif mi bakıyorum olan bitene?

Şöyle bir akıl yürütme yapılıyor: Yargı – siyaset ilişkisi o kadar bariz ki, bunun Yukardan görünmemesi mümkün değil. Bu algı en çok Erdoğan’ı yıpratır. Bu algının yaygınlaşması en çok ülkenin dış itibarını, dolayısıyla ekonomide katlanılan zorlukları boşa çıkarır. Ülke yönetiminden Erdoğan sorumlu. Yıpranıyorsa o yıpranıyor. Sonuçta halka gidilecekse halk nezdinde yıpranılıyor.

Bu tarz bir akıl yürütmeye, “O takdirde Erdoğan halkı gözden mi çıkardı?” sorusunu sorabilirsiniz. “Halkı gözden çıkardı ve yargı yoluyla rakiplerin tasfiyesi planı öne çıktı” Bu mudur?

Sonuçta siyasi hesapları doğru yapacağı var sayılan Erdoğan’ın böyle bakmayacağını düşünüyorum. Diyelim bir oy erimesi var, insanlar en azından “kararsız” alana kaymışlar. Onları görüp toparlanmaz mı insan?

Şu görülebiliyor: Erdoğan sıkıntılı. Şu an böyle bir imkan yok ama, diyelim ki, şartlar oluşturuldu ve yeniden aday olma imkanı elde edildi, halk oyuna ihtiyaç yok mu, “Ya seçilemezse” ihtimali yok mu? Başka adayları bir hayli önde gösteren kamuoyu yoklamaları onu hiç mi etkilemiyor?

Demek istediğim, siyasette her şey yargı operasyonları ile hallolmaz. Özal, en zorlu günlerini “Yasaklar kaldırılmasın” diyerek rakiplerini saf dışı bırakmaya yöneldiği günlerde yaşadı. Adamlar çıktılar sandıktan ve Özal’a kök söktürdüler.

Asıl soru şu: Kendi aleyhine olacağını bilse bile adaleti ayakta tutan bir Erdoğan mı toplum önderi niteliğini kazanır, yoksa siyaset dışı alanları siyaset için kullandığı izlenimi veren Erdoğan mı?

Ak Parti’nin genel kurulu var bugün. Erdoğan’ın çok önem verdiği bir toplantı bu. Böyle ortamlarda kendine yeniden bakar kurumlar. Ak Parti kendine yeniden baktığında “Adalet” alanının sorunlar yüklendiğini görebilecek mi? “Kalkınma ve Ekonomi” alanındaki dar gelirlileri boğan dibe vuruşu saymıyorum bile…

https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/yargida-yaman-celiski-1602943