Bazen şartlar mahkum eder bizleri. Dışarıya adım atmak gelmez içimizden. Saydam bir tabaka arkasından dikkatlice, zaman zaman da dalgın bakarız sokaktaki koşuşturmacaya…
Pürtelaş bir hareketlilik... Süreğen.
Bugünlerde insanlar ellerinde şemsiyeleri, sımsıkı sarıldıkları palto ve başlıklarıyla "yerçekimi etkisine karşı koyamayan atmosferik su buharından yoğunlaşarak yeryüzüne düşen “rahmetle” ıslanmamak telaşındalar.
Onların bu koşuşturmalarını izlerken kendimce birtakım yorumlar yapıyorum. Bazen gözüm beyaz cama kayıyor.
Hayat pahalılığı, aynen muharebe meydanlarındaki gibi çok sık düşen bombalar ve ansızın gelen mermileri andırırcasına... “Muharebe sahasından kaçanları kurşun yağmurunun daha çok ıslattığı” gerçekliği ışığında... İnsanımızın yaşantısındaki ekonomik çaresizliğin, kurşun yağmuruna tutulmuşçasına ıslandıklarını ve sınandıklarını gördükçe...
İdarecilerden; bu durumu gördüklerini ve farkında olduklarını iddia edenlerin, buğulu gözlükler ardından yaptıkları yorumlarda, hedeflenen enflasyonun yıllık bazda birkaç puan artırılarak tutturulabileceği aldatmacasında...
İnanmamak ne mümkün "kalem ehlinin elinde"... Aksini söyler, yazar, ifşa edersen soğuk. Metheder ve onaylarsan sıcakla mükafatlandırılacağın bir anlayışın hakimiyetinde...
Adaletin soğuk ve sıcak yüzüyle yüzleşeceğin...
Seçilmişlerin atanacak olanları tanıştırma ve hamilendirme çabaları, alenen ve herkesin gözü önünde...
Dudak kıvrımları ve gözlerindeki tüm sevecenliği ile ayrım yapmaya karşı oldukları her hallerinden belli olarak…
Daha önce de çok sempatik bir tavır sergilemişti zaten muhterem.
Kışkışlama hareketiyle bir grup seçilmişi...
Alışıyoruz, alıştırılıyoruz...
İktidar bu konuda günahsız. Çünkü dizayn edilen muhalefet...
Her akşam bazı kanallarda yorum yapan ve başladılar mı susmak bilmeyen araştırmacı gazeteciler. Birçoğunu (tenzih ederim) Özellikle güvenilir bulunanlardan bir ya da ikisi niyet okuyuculuğuna soyunmuş. Aynı şahısların İBB önündeki konuşmada Meral Hanım- İmamoğlu birlikteliği için yaptığı güzellemeler akıllarda. Bugün de Cumhurbaşkanı adayının, adaylığının yasal olup olmadığını değerlendirmekten ziyade, mevcut adayın karşısına çıkarılacak muhalefet adayı ile ilgili yorumlar... Kafa karıştırıcılığı kıvamında...
DEM'le demlenenlerin merakla bekledikleri dolaşıma sokulmuş Apo mesajları ve ilgili yerlere iletme çabaları ve bununla ilgili yorumları. Dem Parti hesaplarından kısa bir açıklama yapıldı. Açıklamalarda 'heyetimiz esas olarak Öcalan ile ilgili yapılan görüşmelere ilişkin bilgilendirmede bulunurken, Barzani'nin sürece ilişkin görüş, öneri ve düşüncelerini aldık.' ifadeleri kullanıldı. Barzani'nin ofisinden yapılan açıklamada ise Öcalan'ın mesajlarının ayrıntılarıyla Barzani'ye iletildiği belirtildi. Barzani'nin de açılım sürecine önem verdiği, bunun doğru bir yol olduğu ve sürecin ilerlemesi için destek vermeye hazır olduğunu dile getirdiği kaydedildi.
Ne acıdır ki, 1888lerden beri bölgede muhtedilikten Osmanlı'ya, İngiltere ve Türkiye Cumhuriyeti'ne isyana... 20 yüzyılın başlarından itibaren Kuzey Irak kürtlerinin tarihinde rol oynayan Barzani Ailesi, Nakşibendi şeyhlerinin halifeleri olarak Barzan Köyü’ne yerleştikten sonra aşiretleşerek bugün bizim ülkemizdeki barışa katkı sağlayabilecek söz sahibi konumda görüldü.
Oysa SSCB'de eğitim gördüğünden dolayı “Kızıl Molla” olarak anılan Molla Mustafa Barzani, İsrail-Kürt ilişkilerinde İsrail açısından; Irak Kürtleri ve Kürt Yahudileri kavramının jeostratejik ve jeopolitik menfaatler açısından çok önemli katkılarda bulunan bir şahıstır. 1950'lerde “Ezra ve Nehanya” operasyonları ile kürt yahudilerinin büyük bir bölümünün İsrail’e getirilmesinde (180bin) etkin olan Barzan ailesinin İsrail menfaatlerine ters düşeceğini sanmak en hafif tabirle safdillik olur.
"Nereden Nereye?"
Birçok dertle hemhal olan bir kısım halkımızın aklının karıştığı "o kadar da değil! Mutlaka bir devlet aklı vardır." dediği gizem...
Oysa, kötü izleri silen bir silgi ve güzellikleri yazan bir kalem olsun isteği çoğunlukta...
Bir alıntı ile nihayetlendireyim yazımı:
Silgi kaleme demiş ki "dostum, nasılsın?" Kalem sinirli bir şekilde cevap vermiş ."ben senin dostun filan değilim. Senden nefret ediyorum !"
Silgi şaşkın ve hüzünlü bir şekilde, "neden benden nefret ediyorsun?" demiş.
Kalem demiş ki, "çünkü sen yazdıklarımı siliyorsun!"
Silgi demiş ki, "ben yalnızca yanlış yazılanları siliyorum."
Kalem, "bundan sana ne?"
Silgi yanıtlamış. "Çünkü bu benim görevim." demiş.
Kalem, "bu yaptığın görev falan değil!"
Silgi demiş ki "benim yaptığım iş senin yaptığın kadar faydalı."
Kalem, "hayır! Sen hatalısın, kendini beğenmişsin. Yazan kişi silen kişiden daima daha üstündür, daha hayırlıdır."
Silgiyse söyle cevap vermiş." yanlış yazdıklarını silmek, doğru yazılan kadar değerlidir."
Kalem hüzünlü bir şekilde demiş ki "senin günden güne küçüldüğünü görüyorum."
Silgi şöyle cevap vermiş. "Her bir hatayı düzelttiğimde, kendimden bir şeyler feda ediyorum.”
Kalem, "ben de günden güne kısaldığını hissediyorum.”
Silgi kalemi teselli ederek demiş ki, "kendimizden bir şeyler feda etmeden başkalarına faydalı olmamız mümkün değil."
Daha sonra silgi kaleme duygusal bir şekilde bakarak "hala benden nefret ediyor musun?" diye sormuş. Kalem de bu sefer gülümseyerek "ortak noktamız olan fedakarlık bizi bir araya getirmişken, senden nasıl nefret edebilirim ki?" demiş.
O yüzden eğer başkalarına mutluluğunu yaşayabilecek bir kalem olamıyorsan bari hiç değilse hüzünleri silebilecek bir silgi ol ve kalplerine daima umut aşıla dostlarına ve de ki,
ÜZÜLMEYİN YARINLAR BUGÜNLERDEN ÇOK DAHA GÜZEL OLACAK.