Dünya genelinde sonucunun merakla beklendiği bir Amerikan Başkanlık Seçimini daha geride bıraktık. Muhtemel olabilecek küresel yansımalarından dolayı bu yıl her ülkede siyasi ve ekonomik değerlendirmelerin merkez noktasında ABD Başkanın kim olacağı vardı.
ABD; Birleşmiş Milletler, NATO, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası organizasyonlardaki gücünden dolayı küresel konularda inisiyatif gösterebilen bir yapısı vardır. Ayrıca, dünyanın en yaygın rezerv para birimi dolardan aldığı güçle global ticareti de yönlendirmektedir.
Son yıllarda ortaya çıkan salgın hastalıklar, ekonomik krizler ve savaşlar birçok alanda domino etkisi meydana getirdi. Ülkeleri farklı ittifaklar kurmaya teşvik etti. Küreselleşmesinin bütünleşik özelliğinden dolayı birçok coğrafya doğrudan ve dolaylı olarak krizleri hissetmektedir. Hatta dünya genelinde devam eden savaşların bitişinden sonra ise insanların yeni gündemlerle meşgul olacağına yönelik fikirler öne sürülmektedir.
Uluslararası teşkilatların ve organizasyonların küresel sorunları çözmedeki etkinsizliği bilinmekte ve eleştirilmektedir. Her şeye rağmen kısa vadede küresel meselelerin bu teşkilatlar kanalıyla çözülebilme seçeneğinden başka ne yazık ki elimizde bir araç yoktur. ABD’nin uluslararası alandaki ağırlığından dolayı yeni seçilen başkanın bazı aksayan durumların düzeltilmesine fayda sağlayabileceği illüzyonuna insanlığın inanmaktan başka çaresi kalmıyor.
ABD Başkanlık Seçimi 45. Başkan, Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump’ın galibiyetiyle sonuçlandı. Başkan Trump, yeni dönemde ülkenin 47. Başkanı olarak görev yapacak. Galibiyetini ilan eden konuşmada vatandaşlara güven verici mesajlar verdi. Ülkenin altın çağını yaşayacağını sözlerinde paylaştı. Geçmiş başkanlık döneminde ABD’nin savaş yaşamadığını belirterek yeni dönemde de böyle devam edeceğini ilan etti. Hatta dünyadaki devam eden savaşları da durdurma sözünü verdi.
Bu arada seçimden önce başkan adayları Ukrayna ve Ortadoğu’da süren savaşlarla alakalı fikirlerini de beyan ettiler. Ve izleyebilecekleri politikalardan mesajlar verdiler. Ukrayna bağlamından konuyu ele alacak olursak, Başkan Trump ve Cumhuriyetçi Partinin Ukrayna Savaşına yönelik olumsuz görüşleri olduğu bilinen bir gerçektir. Temsilciler Meclis’inde Cumhuriyetçilerin Ukrayna’ya yapılacak askeri ve mali yardımları engelleyici tavırlara birçok kez şahit olundu.
Donald Trump, geçmiş başkanlık döneminde Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile birçok toplantı gerçekleştirmiştir. İki devlet başkanı birbirinin çalışma prensiplerini ve ne yapabileceklerini çok iyi bilmektedir. Ukrayna Savaşı’nda rasyonel bir barış kararının alınması aslında iki tarafın iradelerini ortaya koymalarıyla ilintili olacaktır.
Başkan Trump, adaylık sürecinde Demokratları destekleyen basın medya kuruluşlarındaki kontrol edilemeyen, tahmin edilemeyen imajının tersine aslında kendini kanıtlayan bir siyasi figür çizdi. Başkan olur olmaz Ukrayna’daki savaşı 24 saatte bitirebileceğini dile getirdi. Çin’in ticari istilasına karşına korumacı önlemler alınacağını söyledi.
SSCB’nin devamı olarak yorumlanan Rusya’ya karşı siyasi konularda misillemeler hâlen Amerikan dış politikasında iki kutuplu dünyadan kalan bir miras olarak yeri vardır. İlgili husus Amerikan seçmenleri üzerinde karşılığı bulunmakta ve iktidarın halk desteğini etkilemektedir.
Hatırlanacak olursa Ukrayna Savaşı’nın başlangıcıyla ABD ve Avrupa Birliği, Rusya’ya ağır finansal yaptırımlar uygulamaya başladılar. Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlı olmayan bir yeşil enerji altyapısının temelleri atıldı. Rusya ile yapılan ticaretlere engeller oluşturuldu. Her ne kadar Rusya büyük bir devlet olsa da yaptırımlar onun kan kaybetmesine neden oldu. Yeni Trump döneminde yaptırımlar azalabilir ama tamamen ortadan kalkmaz görünüyor.
Yaklaşık üç yıldır devam eden savaş gösteriyor ki Rusya, Ukrayna’da bilinmeyen bir çıkmaza sürüklendi. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin verdiği bilgiye göre 180.000 Rus askeri Ukrayna’daki savaşta hayatını kaybetti. Kaybolan, yaralanan kişilerle bu sayının 500.000’e kadar çıktığı tahmin edilmektedir. Bu kadar çok zayiat ister istemez, kişilerin yakınlarında sosyal huzursuzluklara da neden olmaktadır.
Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar değişmeyen bir askerî olgu var ki o da kendi toprakları dışında savaşan ordunun astronomik maliyetidir. Askerî harcamalar kamu bütçesini sarsmakta ve refahı düşürücü bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple Rusya, Ukrayna sorunuyla uğraşırken çağın gerekliliklerini ekonomik açıdan kaçırabilme durumu oluşmaktadır. Rusya büyük devlet olsa da savaş bir şekilde onu ABD’nin klasmanından düşürmüştür.
İkinci Trump döneminde ABD, sadece Rusya’yı değil tüm rakiplerini geride tutacak bir politika sergilemesi söz konusu olabilir. Askerî yöntemlerin sınırlı tutulacağı, ekonomik ve siyasi araçların devreye gireceği tahmin edilebilir. Haliyle Çin’in yükselen ticari gücü törpülenmek istenebilir. Vergilendirmeler ya da farklı korumacı metotlarla bu gerçekleştirilebilir. Burada aynı ittifakta olup olmamaya bakılmaksızın Amerikalı sektörlerin diğer ülkelerdeki rakiplerinin oyun dışına itilmesi gündeme gelebilir.
Sıfır toplamlı oyun mantığından hareketle, Amerikan firmaları Trump yönetiminin desteğiyle kârlarını ve pazar paylarını artırmaya konsantre olacaklardır. ABD; eski parlak günlerine erişmek için çaba gösterirken, siyasi hegemonyasını da mümkün olduğunca daha çok ülkeye genişletmek isteyecektir.