Filiz Has

Tarih: 17.05.2023 08:34

Yeniden Düşünmeye Ne Dersin?

Facebook Twitter Linked-in

Geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen 14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminde ülkece enteresan gelişmeler yaşadık. İkinci tura kalan seçimde ilk turda öne geçen mevcut iktidarın Cumhurbaşkanı bile aldığı sonuca önce inanamamıştır eminim. Fakat sonra ne olduysa oldu ve sonuç başka bir şekilde biçimlendi. Halkın bu sonuçtan ne kadar memnun olduğu ise tartışılır. Zira rakamsal olarak değerlendirme yapıldığında bile ortada büyük bir handikap var. Yüzde bazında RTE öndeymiş gibi görünse de Kılıçdaroğlu ve Oğan’ın seçmen sayısının toplamının bu rakamın görece üzerinde olduğunu ve aslında halkın büyük bir çoğunluğunun da çıkan sonuçtan memnun olmadığını görmek mümkün… Bunu kısaca şöyle de değerlendirebiliriz; Halkın %49’u RTE’nı istiyorsa diğer %51 istemiyor demektir. 

Bu seçimde konunun particilik olmadığını aslında düşünen her bir vatandaş dile getirmese bile içten içe biliyordur eminim… Bu seçim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmadığı kadar önem taşıyan, meclise sicili son derece karanlık tiplerin girip girmeyeceğini belirleyecek kadar fark yaratan bir seçim… Bu ülkenin organik yapısı ile hiç uyuşmayan, Ortadoğu’nun karanlık çukurundan beslenen, Türkiye’ye ihraç edilmiş terör odaklarının resmi unvanla meclise giriş işlemi de maalesef bu milletvekili seçimiyle ve halkın oylarıyla gerçekleşmiş oldu… Hüda-Par meselesinden bahsediyorum… Hani şu bekar kadınları sahiplendirmekten, geçmişteki büyük siyasi cinayetlerden, domuz bağlarından ve belki de daha bilmediklerimizden sorumlu olan örgütün siyasi kanadından… HDP için Pkk’nın meclisteki uzantısı diyen zihniyet, her nedense aynı mantıkla Hüda-Par için bu söylemi hiç dile getirmedi ve bizzat kendi eliyle meclise sokmuş oldu… Atatürk’ün Türkiye’sinde belki hiç olmadığı biçimde, gerici, yobaz ve Türkiye’nin Cumhuriyet değerleriyle alakası olmayan vekiller, halkın da onayıyla meclise girmiş oldular… Her ne amaçla ve hangi taraftan olursa olsun, terörün destekçisi, yatakçısı ve savunucusu olan hiçbir kimsenin, bu ülkenin şerefli meclisinde yeri olmamalıydı. 

Bu seçimde konu parti meselesi değil demiştim; evet değil… Bu seçimde kimin CHP’li kimin AKP’li olduğundan ziyade, kimin seçilmesiyle bu ülkede neler değişecek ona bakmak lazım aslında… 

AKP seçmenine alışkın olduğu ses tonuyla seslenmek ve belki bir kez daha düşünmesini sağlamak istiyorum;

Ey sevgili ülke seçmeni kardeşim, 

Sen, seçtiğin ve oy verdiğin düzende belki de halinden memnun olarak yaşayabilirsin ama ben senin seçtiğin düzende yaşamakta zorluk çekiyorum. 

Sen, oy verdiğinde hiperenflasyonun devam etmesine, pahalılığın artmasına da onay veriyorsun ve belki de bu seçiminden ötürü mutlusun ama ben hak ettiğim yaşam biçiminin bu olmadığını biliyorum. 

Sen, verdiğin oyla eğitim sistemindeki çarpık düzenin böylece sürüp gitmesini, zaten eğitimi önemsemediğin için istiyorsun ama ben eğitimin bütün karanlıkların üzerindeki ışık olduğunu biliyorum. 

Sen, bu ülkede deprem, yangın ve sel felaketleri olduğunda kader, kısmet, yazgı diyerek sineye çekebiliyorsun belki ama ben onları demeden önce “olmaması için neler yapılabilirdi” diye sorguluyorum. Bu yüzden senin seçtiğin düzen benim hayatımı zorlaştırıyor. 

Sen, SMA’lı çocukların tedavisi için gereken yaklaşık 2 buçuk milyon dolarlık yurt dışı tedavisinin olsa da olmasa da olur olduğunu kabul ediyor ya da bunun da ilahi bir denge olduğunu düşünüyor olabilirsin ama ben bu çocukların da yaşama hakkının olduğunu ve bu tedavinin güçlü bir ülke yönetimiyle ülkemize gelebileceğini düşünüyorum. 

Sen, kişi başı milli gelirle yoksulluk sınırının altında yaşamaktan her nasılsa mutlu olabilirsin ama ben her bir Türk vatandaşının, siyasi görüşü ne olursa olsun daha refah daha mutlu ve huzurlu bir ülkede yaşamaya hakkı olduğuna inanıyorum. 

Sen, hayvanların, ağaçların, nehirlerin, toprakların ve göllerin olmasa da olur olduğuna inandığın için gidip mevcut sisteme oy vermiş olabilirsin. Ama ben, tüm bu varlıkların da senin benim gibi bu dünyada yeri ve yaşama hakkı olduğuna ve her birinin insanlığın yaşamını güzelleştirmek için var olduğuna inanıyorum. 

Sen, seçtiğin düzende kendini, beni kapkaranlık, yobaz ve kadın haklarının yok sayıldığı bir hapishaneye atarak hepimize kötülük yapıyorsun ama ben seçtiğim düzende kendime ve tüm kadınlara özgürce yaşama hakkı tanıyorum. 

Sen, dinini ve dini değerlerini verdiğin oyla garanti altına aldığını düşünüyorsun ama ben sana kendi seçtiğim düzende senin de diğer tüm herkesin de inançlarını özgürce yaşama hakkının olmasını sunuyorum. 

Sen, “bir kereden bir şey olmaz, küçüğün de rızası vardı, kız çocukları kime göre neye göre çocuk” diyen bir zihniyeti, kendi çocuklarını da bu cehenneme atarak seçiyorsun ama ben kendi çocuklarımızın istikbali kadar senin çocuklarının da aynı değerle korunacağı bir sistemi oyluyorum. 

Sen, huzurlu ve sana saygı duyan bir hükümetle yönetilmeyi hak ettiğini düşünmüyor ve her gün ekranlardan hakaret, küfür, saygısızca bir dille azarlanmayı oyluyorsun ama ben senin kişilik haklarına saygı duyan ve senin elinle seçtiğin vekilin olarak senin asaletine saygı gösteren bir yönetimle idare edilmeyi oyluyorum. 

Sen, depremde çadır, yangında uçak bulamayan bir iktidarın varlığından rahatsız değilsin belki ama ben ülkemde olası böyle afetler oluştuğunda, bir baba gücüyle halkını sarıp sarmalayan bir yönetimle idare edilmek istiyorum. 

Sen, verdiğin oyla sana her felakette IBAN uzatan bir iktidarın sana gerçekten güven vermesini ve babasız çocuklar gibi kendi kendimizi yönetmeyi normal sanarak oy veriyorsun ama ben devlet babamızın benim ödediğim vergilerle her zaman gücüyle, kudretiyle başımızda olması için seçim yapıyorum. 

Şimdi sana soruyorum;

Senin seçtiğin ve oy verdiğin düzende ben, sen, hepimiz bu kadar yorulurken hala ısrarcı olup gerçeklere kulak tıkaman neden bu kadar zor anlayabiliyor musun?

Umarım, 28 Mayıs seçimlerinden sonra ülkemiz aklı selim kararlarını verir ve hepimizin mutlu olacağı yepyeni bir döneme geçiş yaparız. 

 

Saygı ve sevgilerimle…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3