Ahmet Taşgetiren

Tarih: 12.09.2025 17:01

11 Eylül sabahı Türkiye

Facebook Twitter Linked-in

CHP’nin İstanbul Teşkilâtına kayyım atanmasının gerilimi henüz devam ederken, 11 Eylül sabahına Türkiye, bir holdingin 121 şirketine el konulduğu ve kayyım atandığı haberiyle uyandı.

Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının bir operasyonu idi bu. MASAK raporlarına dayandırılıyordu.

Can Holding’ti operasyonun hedefi. Holding’in patronları Mehmet Şakir Can, Kemal Can ve Kenan Tekdağ’ın da aralarında olduğu ve “suç örgütü lideri” olarak suçlandığı10 kişi için gözaltı kararı verilmişti.

Holding daha 2025’in Mart ayında Turgay Ciner’den medya kuruluşlarını satın almıştı. Habertürk, Show tv ve ekonomi kanalı Blumberg HT bunlar arasındaydı.

Ayrıca Holding, eğitim alanına da yatırım yapmıştı. Bilgi Üniversitesi ve Doğa Koleji Can Holding bünyesindeydi.

Can Holding bünyesinde ayrıca enerji sektöründen Energy Petrol, turizmden Golden Hill otelleri ve sağlık sektöründen Özel Mediza Hastanesi de bulunuyordu. Operasyonun, holdingin lojistik ve beton santralleri gibi diğer yatırımlarını da kapsadığı belirtiliyor.

Savcılığın Holdinge yönelik suçlamaları, "suç örgütü kurmak", "kaçakçılık", "dolandırıcılık" ve "kara para aklama" gibi iddiaları içeriyor.

Savcılık, operasyona ilişkin geniş bir açıklama yaptı. Açıklamada, holding bünyesinde faaliyet gösteren şirketler üzerinden kaynağı belirsiz yüklü miktarda para girişleri sağlandığı, bu paraların farklı şirketler arasında aktarılıp izlerinin gizlenmeye çalışıldığı ve sahte belgelerle vergi yükümlülüğünün azaltıldığı iddia edildi.. Açıklamada, örgütün yasa dışı gelirlerini eğitim, medya, finans ve enerji gibi stratejik sektörlere yönlendirerek hem ekonomik gücünü artırmayı hem de kamuoyu nezdinde meşruiyet kazanmaya çalıştığı ifade edildi.

Açıklama “gelişmeler şeffaf şekilde kamuoyu ile paylaşılacaktır” ifadeleriyle sona eriyor.

Türkiye’de epeyce bir zamandır şirketlere el konuyor ve kayyım atanıyor. Özal, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)nu bunun için kurdu.

FETÖ operasyonlarında da o yapıyla iltisaklı olduğu gerekçe gösterilerek pek çok tanınmış firmaya el kondu, sahipleri hapis yattı. Bunlar arasında İstikbal gibi firmalar bile var.

15 Temmuz’un üzerinden 9 yıl geçtikten sonra daha bu yıl yine FETÖ iltisakı suçlaması ile Maydanoz Döner’e ve Hakmar’a el kondu, kayyıma devredildi.

“Yargı kararı” denilip geçiliyor.

“SiyasiKayyım” uygulaması uzun süre de HDP – DEM belediyelerine karşı devreye sokuldu. “Terörle iltisak” gerekçe gösterilerek seçilmiş insanlar görevden alındı, yerlerine tayin edilmiş insanlar getirildi.

Bahçeli “Öcalan’lı süreç”i başlattığından bu yana, eski kayyımlar değişmese bile DEM’li belediyelere yeni kayyım atanmıyor.

Son dönemde kayyım uygulaması CHP için söz konusu olduğunda, hele İstanbul gibi bir dünya başkentinin belediye başkanı, başka birçok CHP’li Başkan’la birlikte görevden alınıp yerlerine kayyım atanmak istendiğinde tartışma büyüdü. Kayyım uygulaması toplumsal zemini aşınan “iktidarın siyasi operasyonu”na mı dönüşmüştü?

“Ekrem İmamoğlu” ismi, daha önce Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş için olduğu gibi sadece Türkiye’de değil, uluslararası planda da “Türkiye tartışması”nın odak konusu haline geldi.

Tam bu dönemde bir de Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaline gidildi.

Bu da “Türkiye’de artık hiçbir belgenin güvenilirliği yok” tartışmasını alevlendirdi.

Bu iddianın uluslararası sermayenin Türkiye’ye gelip gelmemesindeki ana sorun olduğu biliniyor. “Öngörülebilirlik sorunu.” Yargı veya şu bu kanaldan gelen bir operasyonla başıma bir şey gelmeyeceğinden nasıl emin olabilirim?

11 Eylül sabahı yaşanan olay… Bir holdinge yönelik ağır suç iddialarıyla gelen operasyon…

Patronların “Suç örgütü…” oluşturduğu iddiası.

Nasıl bakmalı bu işe?

1. Jet hızlı zenginleşmelerle milyoner sayısının milyonları aştığı, buna karşılık açlık sınırı altında yaşayanların onlarca milyonla ifade edildiği, gelir dağılımının olabildiğince çarpıldığı, iktidarın fakirden alıp zengine vermekle suçlandığı, vergi affının en çok iktidara yakın iş insanları için işlediği iddialarının ayyuka çıktığı ülkemizde her alana dal-budak salmış bir “Holdingleşme faciası”na mı tanıklık ediyoruz?

2. Dışardan bakanlar ve Türkiye’ye yatırım yapma arayışı içinde olanlar için “Öngörülememe” durumunu sergileyen bir olay mı söz konusu?

3. Türkiye’de belgelerin bir anlamı olmadığı, her an her şeyin olabileceği, kirlenmeme hakkı diye bir şeyin bir türlü hayata geçemediği ihtimalini göz önünde bulundurma durumu mu?

4. Bir de bütün bu süreçlerde Yargı’yı tartışmak… Yargı’ya güvenin düşüşünü tartışmak…

11 Eylül 2025 sabahında ihtimaller. Hangisini seçerseniz seçin içiniz durulmuyor değil mi? İşte derdimiz bu.

https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/11-eylul-sabahi-turkiye-1605179


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3