Ufuk Sarıgül

Tarih: 04.08.2025 18:00

Ağlayan Doğanın Dilsiz Çığlığı

Facebook Twitter Linked-in

Sanat bazen bir haykırış olur, bazen de sessiz bir iç çekiş. Ve o sessizliğin en derin hali, Esra Bezci’nin “Ağlayan Doğa” adlı eserinde karşımıza çıkıyor. Renkler burada yalnızca görsel bir şölen değil, bastırılmış duyguların, içe atılmış feryatların izlerini taşıyor.

Tuvale baktığınızda ilk olarak doğa beliriyor gözünüzde: dalları sarkmış ağaçlar, sisle örtülmüş dağlar, kurumuş bir dere yatağı… Ama dikkatle bakanlar bilir ki bu sadece bir manzara değil, aynı zamanda doğanın içten içe döktüğü gözyaşlarıdır. Esra Bezci, “Ağlayan Doğa”da yalnızca çevresel bir kaybı değil, insanın doğayla bağ kuramadığı her anın bir çığlığa dönüştüğünü resmediyor.

Bu eser özellikle son yıllarda yaşadığımız orman yangınlarını da zihnimize getiriyor. Alevlere teslim olan binlerce hektarlık ormanlar, yok olan canlılar ve küle dönen yeşil alanlar… Yalnızca doğa yanmadı, aynı zamanda insanlığın vicdanı da kavruldu. Gözlerimizle gördüğümüz felaketi, kalbimizle anlatmakta yetersiz kaldık. İşte bu noktada sanat devreye girdi; Esra Bezci'nin fırçası, doğanın haykırışını sessizce ama derinden anlatmayı başardı.

Yanan bir ağacın gölgesinde hâlâ yaşam arayan tohumları düşünün… İşte bu eser, tam da o mücadeleyi simgeliyor. Her fırça darbesi, hem doğanın ağlayışı hem de yeniden yeşermek isteyen umudu temsil ediyor. Kızıl tonların içindeki isli siyah, sadece karanlığı değil; küllerden doğabilecek bir direnişi de taşıyor içinde.

Sanatçının fırçası, doğayı bir ana figürü gibi ele alıyor. Fakat bu “Doğa Ana”, alışık olduğumuz güçlü ve koruyucu hâliyle değil; incinmiş, yalnız, gözyaşları toprağa karışmış bir varlık olarak çıkıyor karşımıza. Bu resim, suskun kalan duyguların konuşma biçimi, bir dilsiz çığlık.

Belki de bu yüzden bu eser bize bu kadar dokunuyor. Çünkü doğanın gözyaşlarında kendi bastırılmış duygularımızı da görüyoruz. Tıpkı sanatçının doğaya yansıttığı kırgınlık gibi, biz de kimi zaman içimizde sakladığımız korkularımızı, yorgunluğumuzu dışa vuramayız. Bu yüzden sanat, bizim yerimize konuşur. Renklerle, çizgilerle, boşluklarla…

Sanatın sesi yok ama etkisi var. Ve bazen, bir tuvalin karşısında sessizce durup ağlayan bir doğaya bakarken, kendi iç sesimizi de duymaya başlıyoruz.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3