Arslan Bulut

Tarih: 15.07.2025 22:34

Her şeyin bir; bazen bin bedeli var!

Facebook Twitter Linked-in

Gazeteci-yazar Mine G. Kırıkkanat, kendi hayatını yazdığı “Barut; Her Şeyin Bedeli Var” adlı son kitabını “Her yaşamın bir bedeli, bazen bin bedeli vardır” notuyla birlikte imzalayıp gönderdi. Neden böyle bir not düştüğünü merak ettim; kitabı hemen okumaya başladım, bitirene kadar da elimden bırakamadım.

Kitapta, bu sözlere uyan, günün anlam ve önemine uygun hikâyeler var... Kırıkkanat, üç yıl birlikte yaşadığı Çetin Altan’ı anlatırken, Altan’ın oğlu Ahmet Altan ile ilgili önemli yorumlar yaptı.

Kitaptaki ilgili bölüm şöyle:

Kerime, Tatar Hasan Paşa konağında çalışan bir hizmetliydi. Çetin Altan’dan bir yaş küçük, 1937 doğumluydu. Seks ilişkileri olmuş, hamile kalınca evlenmek zorunda kalmıştı...

Çetin, Kerime’nin Irak doğumlu olduğunu söylerdi. Haliyle ‘Arap mı?’ diye sorunca ‘Kürt’ dedi. Olay zoraki bir evlilikten ibaret değildi. Kerime’nin hamileliğini ileri bir aşamada açıkladığı Çetin Altan, ailesinin karşısına çıkıp ‘Biz evleniyoruz’ demek zorunda kalmıştı. Bu gizli ilişki, Tatar Hasan Paşa konağında trajik bir tartışmaya yol açmış ve ikili, konaktan kovulmuştu. Çetin’i ve Kerime’yi konaktan kovan otorite, baba Halit Bey’di.

Altan ailesi, ‘gençlik hatası’ affedilmeyen Çetin Altan ve aileye gelin olarak yakıştırılmayan eşi Kerime’yle ilk oğulları Ahmet Altan doğduktan sonra bile pek yakınlaşmamıştı...

Kerime’nin konakta hizmetçi olduğunu düşünmüştüm. Kerime’nin konakta ne iş yaptığını, sonunda yeğeni Duygu’dan öğrendim. Kerime, Çetin Altan’ın babası hukukçu Halit Bey’in sekreteriydi. Ve yasak ilişki, baba ile oğulu ölüme kadar ayırmıştı. Kerime, büyük burjuva bir ailenin oğluyla ilişkiye girdi diye aşağılanmıştı.

Küçük Ahmet, dokuz yaşına kadar kaldıkları Ankara’da zor koşullar altında büyürken kuşkusuz Kerime’nin, Hasan Paşa konağında gelin sıfatıyla reddedildiğini yani aileye denk görülmediğini ve horlandığını biliyor, o da dedesi Halit Bey’den nefret ediyordu.

Halit Altan, Atatürk Cumhuriyetine inanmış, onun değerlerine adanmış, idealist bir hukukçuydu.

Kanımca, zeki ve yetenekli bir Cumhuriyet haini olan Ahmet Altan’ın Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı, dedesi Halit Bey’in savunduğu değerlerin bilinçaltı reddiyle başladı ve dedesinin temsil ettiği Cumhuriyet idealini yıkmak istemiyle sürdü...

Çetin Altan, babası Halit Bey ile çatıştığında bilinç üstüyle ona darıldı, cenazesine bile gitmeyecek kadar kin besledi ama beslediği kin onun kimliğine yönelmedi. Adını anmamakla yetindi.

Ahmet Altan ise çocukluğunun ilk dokuz yılında dedesiyle karşılaşmadı, sonrasında da yakından tanımadı. Tanımadığı için de hakkında anlatılanlarla bilinçaltında dedesini tanımlayan ne varsa hepsinden nefret etti. Halit Bey’in ölüsünden hesap soramayacağı için Cumhuriyetin karşısına Türklükle özdeşleştirdiği Atatürk’e düşman, Kürt dostu ve Kürtçülük avukatı olarak çıkıp babasının ailesi tarafından aşağılanan annesinin intikamını sistemden almaya çalıştı.

Özetle, Ahmet Altan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne CIA’nın beslediği FETÖ gibi cinai ve yıkıcı bir örgütle işbirliği yapacak kadar kin beslemesi için başka gerekçesi de gereksinimi de yoktu.

Çocukluk anıları, travmaları ve sevinçleri beynimize kazınan ilk yönergelerdir. Kişiliğimizi belirleyen temel taşlardır.”

Kırıkkanat, özetle böyle diyor...

***

Tabii bugün Cumhuriyeti yıkmaya çalışanların hepsi için “travma yaşadılar da böyle yapıyorlar” diyecek halimiz yok.

Yalnız, Kırıkkanat’ın bahsettiği vakanın tamamen dışında, kimliklerini gizlemek zorunda kalanların yaşadığı travma, çok ağırdır. 1997 yılında yaptığım bir değerlendirmeyi hatırlatayım:

“Gerçek kimliklerini gizlemek zorunda olan insanlar, hangi makama gelirse gelsin içinde yaşadıkları topluma karşı gizli bir isyan halindedir. Kimliğini gizlemek, psikolojik rahatsızlığa yol açar. Yabancı gizli servisler bunların bir kısmını çocukken keşfederek yetiştirir, devletin içinde önemli makamlara getirdikten sonra kendi isteklerini yerine getirmelerini ister. Bunlara istihbarat dilinde ‘koza’ denilir. Türkiye bugünlerde böyle sorunlar yaşıyor...”

Peki bugün

Bir de rahmetli Erol Güngör’ün unutulmaz tespiti var:

“Milliyet farklarını hesaba almayan bir İslâm düşüncesi, kaynağını başka sebeplerden almış demektir.”

Bugün İslâmı üst kimlik sayarak, ABD’nin uygun gördüğü “Osmanlı millet sistemi”yle Türk’ün egemenliğini elinden alabileceklerini zannediyorlar... Yoksa ne Kürtler umurlarında, ne de Araplar...

Her şeyin bir; bazen bin bedeli var!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/her-seyin-bir-bazen-bin-bedeli-var-934964h.htm


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3